Okun Kuralı, Gerçek hayatta işsizliğin iktisadi maliyeti – GDP açığı, doğal işsizlik haddini aşan her ilave yüzde bir işsizliğin reel GDP’nin doğal GDP’nin yüzde kaç altına inmesine yol açtığına bağlı olarak değişir. Bu anlamda Arthur Okun’un yaptığı bir çalışmaya göre, ABD ekonomisinde doğal işsizlik haddini aşan her ilave yüzde birlik işsizlik, reel GDP’nin doğal GDP’den yüzde iki buçuk küçük olmasına yol açar. Bu durum Okun Kuralı olarak ifade edilir ve aşağıdaki şekilde gösterilir;
Bu denklemde GDP ifadesi doğal GDP’yi, ifadesi ise reel GDp’yi göstermektedir. Örneğin Türkiye ekonomisinde 2019 yılında işsizlik haddinin U = %8, doğal işsizlik haddinin Un= %6 olduğu ve doğal işsizlik haddini aşan her ilave %1 işsizliğin ABD ekonomisinde olduğu gibi Türkiye’de de reel GDP’nin doğal GDP’den %2.5 küçük olmasına yol açtığı kabul edilirse, 2019 yılında GDP açığının % -5 olduğu, 2019 yılında reel GDP’nin doğal GDP’den %5 küçük olduğu sonucuna ulaşılır.
Yukarıdaki Okun kuralı denklemi GDP için çözülerek aşağıdaki gibi de yazılabilir;
Bu denkleme göre hayali bir ekonomide 2019 yılında reel GDP 100 TL ve bir önceki denkleme göre hesaplanan GDP açığı % -5 ise, GDP* = 105.2 TL’dir.
Okun kuralı bazen büyüme hızı G biçiminde ifade edilir. Bu anlamda Okun kuralını reel GDP büyüme hızı g* ve doğal GDP büyüme hızı ile gösterecek olursak aşağıdaki şekilde ifade edilir;
g = g* – 2.5Δu
Δu terimi işsizlik haddini göstermektedir. İşsizlik haddinin değişmemesi Δu = 0 halinde reel GDP büyüme hızı doğal GDP büyüme hızına eşit olur: Δu = 0, g = g*
Buna karşılık işsizlik haddi pozitif olduğunda, reel GDP büyüme hızı doğal GDP büyüme hızından küçük olur: Δu > 0 , g < g* Örneğin, doğal büyüme hızının g* = %4 olduğu bir ekonomide 2019 yılında işsizlik haddi %1 artmış ise, 2019 yılı reel GDP büyüme hızı %1.5 olur. Bu örnekte işsizlik haddi %1 yerine %2 artmış olsaydı, 2019 yılı reel GDP büyüme hızı % -1 olurdu.
Diğer taraftan yukarıda yapılan açıklamalardan hareketle, GDP açığının daima pozitif olduğunu ( GDP haddinin daima 100’den küçük olduğunu ) düşünmemek gerekir. Çünkü doğal işsizlik haddinin işsizlik haddine eşit olduğu ekonomide işi olan kişilerin aşırı çalışmaları ( örneğin günde 8 saat yerine 15 saat çalışmaları) sonucu, reel GDP doğal GDP’nin üstüne çıkabilir ve dolayısıyla da GDP açığı negatif bir değere ( GDP haddi 100’den büyük bir değere) sahip olabilir. Doğal GDP’yi reel GDP’nin ulaşabileceği maksimum değer olarak algılamamak gerektiğini ifade eden bu husus hesaba katıldığında, doğal GDP, işsizlik oranına eşit olduğunda ve emek normal düzeyde çalıştırıldığında üretilebilecek reel GDP diye yeniden tanımlanabilir.
Okun Kuralı üzerine yapılan tartışmalar yalnızca teorik düzeyde kalmamış, zamanla ampirik çalışmalara da konu olmuştur. Farklı ülkelerde yapılan çalışmalar, işsizlik ile reel GDP arasındaki ilişkinin şiddetinin ve katsayısının ülkeden ülkeye, hatta aynı ülkenin farklı dönemlerine göre değiştiğini göstermiştir. Örneğin ABD için Arthur Okun’un bulduğu katsayı yaklaşık 2.5 iken, Avrupa ülkelerinde bu katsayı 1.5 ile 3.5 arasında değişmektedir. Gelişmekte olan ekonomilerde ise işgücü piyasalarının esnekliği, kayıt dışı istihdamın büyüklüğü ve üretim yapısının farklılığı nedeniyle katsayı daha farklı değerlere ulaşabilmektedir. Türkiye üzerine yapılan çalışmalarda, Okun katsayısının genellikle 2 ile 3 arasında değiştiği tespit edilmiştir.
Bu noktada, Okun Kuralı’nın sabit bir yasa değil, ekonominin yapısına bağlı olarak değişebilen ampirik bir ilişki olduğu unutulmamalıdır. Kimi dönemlerde işsizlik artmasına rağmen GDP’de büyük bir daralma gözlemlenmezken, kimi dönemlerde küçük işsizlik artışları bile ciddi üretim kayıplarına neden olabilmektedir. Bunun nedeni, ekonomideki işgücü katılım oranı, verimlilik düzeyi, sektörlerin işgücü talebi ve teknolojik gelişmeler gibi unsurların farklı dönemlerde farklı etki yaratmasıdır.
Okun Kuralı aynı zamanda ekonomik politika yapıcıları için önemli bir gösterge niteliğindedir. Özellikle merkez bankaları ve maliye politikası otoriteleri, işsizlik oranlarındaki değişimi gözlemleyerek, ekonomideki büyüme performansını tahmin etmekte bu kuraldan yararlanır. İşsizlik oranındaki artışın, büyüme hızındaki yavaşlamaya işaret etmesi, genişletici para ve maliye politikalarının devreye alınmasını gerektirebilir. Bunun tersine işsizlik oranındaki düşüş, ekonominin potansiyeline yakın üretim yaptığına işaret eder ve enflasyonist baskıların ortaya çıkabileceği düşüncesiyle sıkılaştırıcı politikaları gündeme getirebilir.
Okun Kuralı’nın bir diğer önemi, ekonomik durgunlukların toplumsal maliyetlerini göstermesidir. İşsizliğin yalnızca bireysel refah kaybı değil, aynı zamanda ekonominin toplam üretim kapasitesinde ciddi kayıplar anlamına geldiği bu kural sayesinde daha somut biçimde ifade edilebilmektedir. İşsiz kalan bireyler gelirlerini kaybettiklerinde yalnızca kendileri etkilenmez, aynı zamanda toplam talep de düşer. Bu da ekonomide kısır bir döngünün başlamasına neden olabilir. Dolayısıyla Okun Kuralı, büyüme ile işsizlik arasındaki ilişkinin aynı zamanda bir sosyal politika meselesi olduğunu da ortaya koyar.
Ampirik gözlemler ayrıca işsizlik türlerine göre de farklı sonuçlar doğurur. Örneğin, konjonktürel işsizlik Okun Kuralı’na daha güçlü bir şekilde yansırken, yapısal işsizlik veya friksiyonel işsizlik, GDP açığı üzerinde daha zayıf etkilere sahiptir. Bu nedenle, işsizliğin nedenlerini doğru analiz etmek, Okun Kuralı’nın doğru yorumlanması için kritik öneme sahiptir. Bir ekonomide işsizliğin artış nedeni teknolojik dönüşüm ya da işgücünün beceri uyumsuzluğu ise, GDP’deki kayıp daha sınırlı olabilir. Ancak işsizlik tamamen talep yetersizliğinden kaynaklanıyorsa, Okun katsayısı daha yüksek gözlemlenir.
Kuralın politika tartışmalarındaki bir diğer yansıması, büyüme hedefleri ile istihdam hedefleri arasındaki dengenin kurulmasıdır. Hükümetler yalnızca yüksek büyüme oranları hedefleyerek değil, aynı zamanda işsizliği azaltmayı da öncelikli amaç haline getirmek durumundadır. Çünkü büyümenin istihdam yaratma kapasitesi düşük olduğunda, GDP artsa bile işsizlik oranları yüksek kalabilir. Bu durum, literatürde “işsiz büyüme” olarak adlandırılır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde gözlemlenen bu durum, Okun Kuralı’nın önemini daha da artırmaktadır.
Bunun yanı sıra, bazı dönemlerde üretim artışıyla birlikte işsizlik de yükselebilir. Bu paradoksal durum, işgücü piyasasına yeni katılımların artmasından veya teknolojik gelişmelerin emek talebini azaltmasından kaynaklanabilir. Bu da bize, Okun Kuralı’nın her zaman mutlak geçerliliği olan bir yasa değil, güçlü bir korelasyon ifade eden ampirik bir ilişki olduğunu tekrar hatırlatır.
Son olarak, Okun Kuralı’nın günümüzde daha da önem kazandığı bir alan, kriz sonrası toparlanma süreçleridir. 2008 küresel finans krizi ve 2020 COVID-19 pandemisi sonrasında işsizlik oranlarının seyri ile GDP kayıpları arasındaki ilişki, politika yapıcılar için büyük önem taşımıştır. Pandemi döneminde görüldüğü üzere, işgücü piyasasında meydana gelen ani şoklar, GDP üzerinde klasik katsayılardan farklı etkiler yaratmıştır. Bu nedenle modern iktisatçılar, Okun Kuralı’nı günümüz koşullarına uyarlayarak, daha esnek bir çerçevede ele almaktadırlar.
Özetle, Okun Kuralı işsizlik ile ekonomik büyüme arasındaki bağın anlaşılması açısından hem teorik hem de pratik düzeyde büyük öneme sahiptir. Sabit bir katsayıdan ziyade, farklı dönemlerde ve farklı ülkelerde değişebilen bir ilişki olması, kuralın eleştirilmesine yol açsa da, işsizlik ve GDP açığını ilişkilendiren en temel çerçevelerden biri olma özelliğini korumaktadır. Hem makroekonomik politika oluşturma hem de ekonomik dalgalanmaların toplumsal sonuçlarını değerlendirme açısından Okun Kuralı, ekonomi literatüründe vazgeçilmez bir yere sahiptir.