DataKapital Blog

Politika Faizi Etkinliği ve Gelir Aktarımı Üzerine

Servet Aktarımı ve Dağılımı

Politika faizi, ekonomik duruma uygun olmayacak şekilde yanlış bir yerde belirlendiğinde bir gelir ve servet aktarım aracına dönüşebilir. Sadece pozitif reel faiz değil, negatif reel faiz de fakirden zengine gelir ve servet aktarımına alet olur. Pozitif reel faizin nasıl zengini daha zengin ettiği bilinir. Varlıklı kesim, parasını mevduata koyar ve enflasyonun üzerinde getiri alır. Ekonomide, hepimiz hasılaya gelirlerimiz kadar ortağız. Gelirimiz arttığında hasıladan daha büyük bir pay alıyoruz. Pozitif reel faiz de varlıklı kesimin gelirini ve hasıladan aldığı payı artırır.

Negatif reel faizin gelir ve servet dağılımını bozucu etkisi daha az bilinir. Bugün herkeste bir kredi kartıF olduğundan, sanki herkes borçlanarak negatif reel faizden faydalanabilir diye düşünüyoruz. Öyle olsa da bireylerin ve firmaların borçlanmadan aldıkları paylar çok farklı. Türkiye’de hanehalkının kredilerden aldığı pay %15 iken, firmaların kredilerden aldığı pay %85. Kredi reel faizleri negatif bölgeye düştüğünde bundan en çok firmalar ve onların ortakları karlı çıkar. Firma, ucuza borçlandığı TL ile harcamalarını öne çeker. Bu TL ile aldığı ara malı, ham madde, döviz, altın fiyatı kredi faizinin üzerinde arttığında karlı çıkar. Bu elde edilen kar esasen faaliyet karı değil. Krediye erişebilenin elde edebileceği finansal bir kar. Türkiye’de kredi pastasından aslan payını ticari kesim kaptığı için negatif reel faizlerde de onlar karlı çıkar. Ticari kesim içinde de büyük firmaların kredilerden payı çok daha büyük olduğundan, negatif reel faiz günün sonunda çok dar bir kesimin kazancını artırır.

Görüldüğü üzere, reel faiz sıfırın altına ve üzerine çıktığında aynı kesime gelir ve servet kazandırıyor. Reel faizleri herkes için sıfırlamak bugün için mümkün değil. Çünkü herkesin enflasyonu farklı. Firmaların sektörlerine göre fiyatları çok daha farklı oranlarda artabilir. Piyasa faizini yönlendiren politika faizi bir tane ve bütün piyasa için belirleniyor. İdeal kurguda, mevduat ve kredi faizleri de politika faizi çevresinde oluşuyor.

Faizin kendisi başlı başına bir problem olsa da onu belirleyeceğimiz bölge ile bu problemleri en aza indirmek mümkün. Gerçekleşecek enflasyonu bilsek, mevduat reel faizini ona göre belirleriz. 1 aylık gerçekleşecek enflasyon nispetinde 1 aylık mevduat faizini, 6 aylık gerçekleşecek enflasyon nispetinde 6 aylık mevduat faizini belirleriz. Ama elde sadece bir politika faizi var o da şu an için Merkez Bankasının bankaları fonladığı bir haftalık repo faizi. Buna göre bankaların mevduat faizleri şekillenecek. 1 ay vadeli mevduat faizi PPK faizine yakın olacak. Vade uzadıkça mevduat faizlerini yine enflasyon beklentileri şekillendirecek. Enflasyonun ne olacağı bilinemediği için, gerçekleşen enflasyon ile önceden belirlenen mevduat faizi arasında reel faiz oluşma ihtimali var.

Enflasyonun beklentilerden fazla düştüğü dönemlerde, mevduat sahipleri reel faiz kazanacak. Bu durum, kişilerin tasarruf iştiyakını artırdığı için enflasyondaki düşüşü daha fazla destekler. Ancak, PPK faizi enflasyonla birlikte düşmezse, mevduata ödenen reel faiz çok yüksek düzeylere ulaşabilir. Bu nedenle, PPK faizinin cari enflasyondaki düşüşü gecikmeden takip etmesi önemli.

Mevduat faizi cari enflasyon seviyesinde olduğunda, kredi faizleri cari enflasyonun da üzerine çıkacaktır. Yine de firmaların reel faiz ödeyeceği kesin olamaz. Çünkü, reel faiz kredi vadesinde ödenen faiz ile gerçekleşecek enflasyon arasındaki fark. Enflasyonun yükseldiği dönemlerde, firmalar eksi reel faiz ödemeye devam edebilir. Buna karşılık, enflasyonun düştüğü dönemlerde, firmalar fahiş reel faizler ödeyerek, sermayelerini tüketebilir. Faizin vereceği zararları en aza indirecek bir uygulama nasıl olabilir?

Enflasyonun düştüğü dönemlerde, firmaların ödeyeceği reel faizin çok artmaması için PPK faizini enflasyonla birlikte gecikmeksizin indirmek yine önem kazanıyor. Enflasyon daha fazla düşsün diye PPK faizini uzun süre sabit tutmak, borçluların reel faiz yüklerini katmerleyerek temerrüt risklerini artırır. Enflasyonun düştüğü dönemlerde, temerrütlerde artış görülmesinin bir nedeni budur. Enflasyonla mücadele edildiği esnada finansal istikrarın altı oyulmuş olur.

Temerrütleri asıl artıran ise resesyondur. Ekonomi küçülürken, firmaların satışları düşer. Malını satamayan firmalara bir de yüksek reel faiz yükü binince, temerrütler çığ gibi büyür. PPK faizini enflasyonla birlikte hızlıca indirmek resesyon ihtimalini de düşürür.

Enflasyon düşsün diye PPK faizini dilediğimizce kullanamayacağımızı görüyoruz. Enflasyonla mücadelede talebi sadece PPK faizi üzerinden kısmak doğru bir yaklaşım değil. Krediyi doğrudan kontrol edebilen makroihtiyati araçlar devrede olmalı. Bu araçlar bugün için sadece bankaların borç arzını ve hanehalkının borçlanmasını kısıtlayabiliyor. Kredi kartı limitinin gelirin 4 katı ile sınırlandırılması, taksit ve vade kısıtları hanehalkı borçlanmasını doğrudan kısıtlarken, ticari borçta bu tür kısıtlar yok.

Krediye erişimde firmaların kendi aralarında da büyük bir adaletsizlik var. Sadece ülkemizde değil tüm dünyada küçüklerin finansmana erişimi çok daha kısıtlı. Krediye erişim firmaların performanslarını sadece reel faiz üzerinden de etkilemez. Daralma dönemlerinde, yüksek reel faizden de olsa bir firma borç bulabilirken diğerinin bulamaması, ilkini ikinciye göre avantajlı kılar.

Firma borçlanmasının bankalar üzerinden kısılması eşitsizliği artıran bir faktör. Büyük firmalar, sıkı politika altında kredinin hepsini götürür. Negatif reel faizin tüm faydalarını çok küçük bir şirket grubu elde etmiş olur. Krediye erişimi eşit hale getirmek, negatif reel faizin gelir dağılımını bozucu etkilerini ortadan kaldırmak için çok önemli. Herkesin krediye eşit erişebilmesi için kredinin bankaların değil borçluların kaldıraçları üzerinden kısıtlanması gerekir. Birey veya firma fark etmeden herkes gelirinin ancak belli bir katı kadar borçlanabilmeli.

Gelir hasıladan aldığımız payı belirliyor. Borçlanmamız gelirimizin belli bir oranını geçemediğinde, negatif reel faizde de gelirimiz kadar faydalanmış oluruz. Bir kere krediye erişim eşit hale gelince, borç almak veya almamak kişisel bir tercih haline gelir. Tercihleri sonucunda kişiler finansal gelir elde edebilir veya etmez.

Özellikle negatif reel faizin çok yüksek olduğu bir ekonomide, borçlananın kaldıracının kısıtlanması elzem. Aksi takdirde, bir avuç şirket krediyi kapatarak, negatif reel faizin tüm imkanlarından faydalanır. Ülkenin geri kalanından bu şirketlerin ortaklarına muazzam gelir ve servet transferi olur.

Özetle, faizin gelir ve servet dağılımını bozucu etkilerini en aza indirmek için, PPK faizi cari enflasyon düzeyinde belirlenir. Bu düzey de negatif veya pozitif reel faize yol açabilir. Yüksek enflasyon ortamında, enflasyondaki düşüşün reel faizleri sınırlı artırması olumlu karşılanabilir. Bununla birlikte, mevduat reel faizlerinin astronomik seviyelere çıkmaması için PPK faizi ile enflasyonun arası açılmamalı, PPK faizi enflasyonla birlikte indirilmelidir. Özellikle enflasyonun yükseldiği dönemlerde, negatife kredi reel faizlerinden herkesin eşit faydalanabilmesi için kişilerin krediye erişimini eşit hale getirmek elzemdir. Birey firma ayırt etmeksizin ülkedeki herkese geliri ile orantılı borç limiti tanımlanarak krediye erişim eşit hale getirilebilir.

Konutun arzını ve talebini artıran kredilerle, yatırım kredilerinin faizini ve erişimini ayrı ele almak gerekir. Bu krediler, ülkenin konut, mal ve hizmet üretim kapasitesini, dolayısıyla hepimizin gelirini büyütmektedir. Ülkede üretim kapasitesini artıran kredilerin faizi ve erişimi diğer kredilerden tamamıyla ayrılmalıdır. Arzdaki artış, tüm kredi pastasının da büyümesini sağlar. Konut, mal ve hizmet arzını artıran krediler faizi PPK faizinden etkilenmez, arzı en yüksek düzeyde artıracak seviyede belirlenir. Bu krediler, kişilerin kredi limitleri içinde değerlendirilmez.

Exit mobile version