DataKapital Blog

ABD, İngiltere ve Almanya’nın Para Politikalarına Yönelik İzlenimler

ABD Makro Ekonomi Politikaları

ABD

ABD para politikaları, Federal Rezerv Bankası (FED) tarafından yürütülmektedir. Amerika’da banka rezervlerinin kontrolü temel olarak açık piyasa işlemleriyle yapılmaktadır. FED genelde (DİBS) devlet iç borçlanma senetlerini ikincil piyasalara kullandırmakta, faiz oranlarını bozmadan rezervleri sisteme ekleme ya da sistemden çekme olanağı bulmaktadır. DİBS’ lerin doğrudan satışları kalıcı etki yarattığından, genellikle yıl içinde piyasada on ya da daha az sayıda doğrudan satış yapmakta, günlük likidite kontrolünü özellikle repo ve ters repo işlemleriyle yürütmektedir (Akçay, 1997, s. 43). ABD’ de FED para politikası uygulamasında açık piyasa işlemlerini esnek bir yapıyla kullanmakta, bankacılık sisteminin rezerv seviyesini, kısa vadeli faiz oranı değişimleriyle de para arzını kontrol etmektedir. Para politikası olarak zorunlu karşılıklar aracını da kullanan FED, iki haftalık dönemler itibariyle karşılık tutarlarını hesaplamakta ve zorunlu karşılık oranlarını nadiren değiştirmekte, kredi faiz oranı olan reeskont oranı maliyetleri etkilediğinden, rezerv bankalarının yöneticileri ile iki haftada bir toplanmakta belirlenen oranlar, kurulun onayı ile uygulanmaktadır (Akçay, 1997, s. 48).

Literatürde, miktarsal genişleme politikasını uygulayan ilk ülke Japonya olmakla birlikte, bu politikayı en etkin kullanan ve kullanım sonucunda verim alan ülkenin ABD olduğu görülmektedir. Bunun nedeni ise; Japonya Merkez Bankasının uygulamış olduğu parasal genişleme politikası doğrultusunda yapmış olduğu alımlar daha çok kamu tarafından ihraç edilen menkul kıymetler ve prestijli özel sektör varlıkları ile sınırlı kalmasıdır. Oysaki FED parasal genişleme programını üç aşamada uygulamış ve uyguladığı miktarı piyasadan aldığı beklentiler ve olumlu dönüşler neticesinde gerçekleştirmiştir. 2008 yılında Lehman Brother’s (Ek 2) çöküşünden sonra miktarsal genişleme politikasını en etkin kullanan ülke konumunda olan ABD, bu süreç içerisinde QE1, QE2 ve QE3 (Ek 3) olmak üzere çeşitli zamanlarda ve miktarlarda uygulamaya koymuştur.

QE1 programından istediği sonucu alamayan FED, bu programın devamı niteliğinde Kasım 2010 tarihinde QE2 adı verilen yeni bir parasal genişleme ile devam ederek toplamda 600 milyar dolarlık tahvil alımı gerçekleştirerek, ilgili programı 2011 Temmuz tarihinde sonlandırmıştır (Eğilmez, 2012, s. 1).

En son Eylül 2012 tarihinde uygulamaya konulan QE3 kapsamında ekonomi düzelene kadar her ay 40 milyar dolar ipoteğe dayalı tahvil ve 45 milyar dolar hazine tahvili alarak toplamda 85 milyar dolarlık varlık alımı yaparak miktarsal genişleme programını sonlandırmıştır. Bu uygulanan program neticesinde FED bilançosunun aktif büyüklüğü 3 kat artarak yaklaşık 4, 5 trilyon dolara yükselmiştir (Eğilmez, 2012, s. 1).

Bununla birlikte, FED 2016 Ekim ayı toplantı sonucunda QE3 programının ay sonunda sonlanacağını, politika faizini kayda değer bir süre daha 0-0,25 arasında tutacağını belirtmiştir. Yapılan Federal Açık Piyasa Komitesi sonucunda ayrıca, ABD ekonomisinin ölçülü bir büyüme gösterdiği, işgücü piyasasının da güçlü istihdam artışı ve düşen işsizlik oranıyla biraz daha iyileştiğini belirterek parasal genişleme politikasına son şeklini sunulduğu görülmektedir.

FED toplantılarında da büyük bir öneme haiz olan enflasyon rakamları ilerleyen dönemlerde yol gösterici bir veri olarak kabul edilebilecektir. Bununla beraber, niceliksel genişlemenin yaratmış olduğu likidite bolluğunun yeni bir balon yaratıp yaratmayacağı ise uygulayacak politikalar ve piyasalara duyulan güvenin yeniden tesis edilmesi ileilerleyen dönemlerde gözlemlenebileceği değerlendirilmektedir.

İngiltere

İngiltere mali disiplini genel olarak, derin finansal piyasalar, pozitif reel faiz oranları, likidite açık ve fazlalarını dengeleyici iskonto kurumları, nihai başvuru kaynağı olarak reeskont kredileri, düşük oranlı mevduat munzam karşılıkları ve etkin olarak kullanılan açık piyasa işlemlerinden oluşmaktadır (Akçay, 1997, s. 37).

ngiltere BoE (Bank of England), para politikası amaçlarına ulaşmada açık piyasa işlemlerini en etkin bir şekilde kullanırken zorunlu karşılık uygulamasını en düşük seviyede tutmakta, reeskont kredilerini ve faiz oranlarını sistemde politika değişiklerine yön vermek için kullanmaktadır (Akçay, 1997, s. 37).

İngiltere 1973 yılı başlangıcı ile para stoku (M3) tabanlı istikrar politikası uygulamıştır. 1980’de ilan edilen Orta Vadeli Mali Strateji Programı kapsamında 1980- 1981 dönemi %7-11 aralığında hedeflenen M3 artış hızının 1983-1984 döneminde %4-8 aralığına düşürülmesi öngörülmüştür. Parasal gelir ve parasal büyüklükler arasındaki ilişkinin zayıflaması sonucu söz konusu hedef sağlanamamış ve 1986 yılı ile parasal hedefleme politikası terkedilmiştir. 1987 yılı itibariyle informel şekilde döviz kurun parasal çıpa olarak kullanan İngiltere, bu programla da başarı elde edememiştir. 1990 Ekim’de Avrupa döviz kuru mekanizmasına dahil olunması ile formel olarak döviz kuru hedeflemesi uygulanır olmuştur (Yiğit, 2006, s. 55-59).

1992 Eylül’ün de Kara Çarşamba olarak bilinen döviz kuru krizi sonucunda Paund %10 oranında devalüe edilmiş ve döviz kuru mekanizmasına dâhil olan ülkelerin faiz oranlarını yükseltmelerine yol açmıştır. İngiltere ise faiz oranlarını arttırmamış ve Avrupa döviz kuru mekanizmasından dışlanarak Paund’u dalgalanmaya bırakmıştır. Bu durumkarşısında İngiltere, para politikalarına olan güveni tekrar tahsis etmek ve alternatif parasal bir çıpa sağlamak adına Yeni Zelanda ve Kanada’nın başarı elde ettiği enflasyon hedeflemesi stratejisine olumlu yaklaşmış ve 8 Ekim 1992 tarihinde enflasyon hedeflemesi stratejisine geçtiğini açıklamıştır (Bernanke, 1999). TÜFE’den ipotek faizleri çıkarılması ile elde edilen endekse %1-4 aralığında hedef koyan İngiltere Merkez Bankası 1993 Şubat’ta ilk enflasyon raporunu yayınlamış ve yılda dört sefer yayınlamak suretiyle geleceğe yönelik enflasyon tahminlerini de kamuoyu ile paylaşmıştır (Yiğit, 2006, s. 55-59).

Bankaların kısa vadeli borçlanmalarını gerçekleştirildiği para piyasaları bu iletim mekanizmasının önemli bir parçasıdır. Ancak, 2008–2009 finansal krizinde bankalar arası para piyasaları ciddi bir şekilde bozulmuş ve Merkez Bankası’nca politika faiz oranlarının alt sınırını düşürülerek geleneksel para politikası araçları yoğun bir şekilde kullanılmıştır (Akt; Yılmaz, 2015, s. 36; Bank of England, 2013).

Bu eksende kaldıraç oranı artırılırken, faiz oranı %15’ ten %5 ‘e gerilemesi firmaların daha fazla borçlanması sorununu ortaya çıkarmış kaldıraç oranını daha da artmasına sebep olduğu gibi varlık fiyatlarında keskin düşüş ve belirsizlik ortamı yaratarak iflaslara yol açmıştır. Bu dönemde İngiltere gecelik faiz oranını %3’ten %5’e yükseltmiş bankalar arası borç vermeyi kolaylaştırarak piyasadaki likiditeyi artırmıştır. Uyguladığı para politikalarıyla piyasaya müdahale etmiştir (Küçükbakırcı, 2019, s. 40).

2009 Yılında GSYİH %4,9 daralan İngiltere 2010 yılında resesyondan çıkmış, dünya enerji sektöründe ki fiyatların gerilemesiyle ülke ekonomisi iyileşme sürecine girmesine rağmen sıkı para politikası uygulaması devam etmiştir.

İngiltere Merkez Bankası, genel olarak olağan zamanlarda geleneksel para politikası araçlarından kısa vadeli faiz oranını kullanmaktadır. Merkez bankası likiditeyi ve faiz oranlarını değiştirmek amaçlı açık piyasa işlemlerini kullanmaktadır. Bunun yanı sıra faiz oranlarıyla banka kredileri ve mevduat oranları değiştirilebilmektedir (Yılmaz,2015, s. 37).

AB üyeliğinden ayrılma kararı alan İngiltere komisyonla görüşmelerine devam etmektedir, aslında ortak para birimine geçmemiş olması birliğe karşı mesafeli duruşu Brexit kararının geçmişini oluşturmaktadır (Aras ve Günar, 2018, s. 94).

Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı, üye ülkeler açısından, sosyal, kültürel, politik ve ekonomik birçok etkileri olacak, oldukça önemli bir adımdır. Nitekim, IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda (Ekim, 2016, s. 20) Brexit referandumunu takiben oluşan ekonomik, politik ve kurumsal belirsizliğin, İngiltere ve özellikle gelişmiş Euro- Bölgesi ekonomileri için birçok negatif makroekonomik sonuç doğuracağı endişesine yer verilmiş ve izleyen dönemde Euro-Bölgesi ve İngiltere’de büyümenin yavaşlayacağı tahmin edilmiştir (Kılcı, 2018, s. 2).

İngiltere merkez bankası (BoE), 2017 yılında, on yıl aradan sonra ilk faiz artırarak politika faiz oranını %0,25’ten %0,50’ye yükselterek varlık alım hedeflerini sabit tutacağını ve faiz kararının ardından istihdam ve enflasyon rakamlarındaki mevcut durumun yanı sıra ekonomik büyüme hızının da aynı seyretmesinin hedeflendiğini açıklayan banka, Brexit (Ek 4) sürecine rağmen, küresel talebin olumlu seyredeceğini vurgulasa da bu süreçte ekonominin desteklenmesi gerektiğinin altını çizmiştir (Aras ve Günar, 2018, s. 94).

Almanya

Birinci dünya savaşı sonrasında, Almanya’da karşılaşılan hiper enflasyon sonrasında bir takım stabilizasyon programları belirlenmiş ve Reichsbank hükümetten bağımsız olduğu yasal olarak ortaya konmuştur. Fakat 1939 yılında Hitler Hükümeti bu kararı bozarak bankanın bağımsızlığı konusunda atılan ileriye dönük adımları geri almıştır. Sonuçta gerçekleşen bu olaylar sonucunda hiper enflasyonun daha da artması bağımsızlık konusunun önemini kısa sürede fark ettirmiştir.

1945 yılında Hitler Hükümetinin yıkılmasından sonra ülkenin hiper enflasyonundan sorumlu tutulan Reichbank’ın kapatılmış, onun yerine 1957 yılında Bundesbank kurulmuştur. Sermayesi bütünüyle kamuya ait olmasına karşın Bundesbank adeta bağımsızlık kavramıyla özdeşleşmiştir. Para politikasının formülasyonu, para arzının düzenlenmesi, hedeflerin seçimi ve hükümete kredi sağlama gibi çok geniş yetki sahibi olduğu söylenmektedir.

Bundesbank, parlamentonun denetiminden bağımsızdır. Fakat, faaliyetlerinin sonuçlarıyla ilgili rapor hazırlamakla yükümlüdür. Ayrıca hükümete kaynak sağlamak amacıyla verilecek kredi limitleri, yasa ile Bundesbank tarafından çok katı bir şekilde sınırlandırılmıştır. Bankanın hükümete 6 milyar marktan daha fazla kredi açması mümkün değildir.

Bundesbank para politikası araçlarının seçiminde ve kullanılmasında, piyasaya müdahale araçlarının belirlenmesinde ve faiz hadlerinin saptanmasında yasa ile tam bağımsızlığa sahiptir. Ayrıca, kurumsal bağımsızlığın yanı sıra, fonksiyonel bağımsızlığa da sahiptir. Gerekli araçların kullanımında tek başına yetkili olduğu için konjonktüre uygun olarak araçları değiştirip, ekonomik şartlara uygun araç seçimine gidebilmektedir (Aydın, 2014, s. 1167).

Alman Hükümeti, Merkez Bankası’na doğrudan müdahalede bulunamamaktadır. Hükümet maliye politikasından sorumluyken, Bundesbank para politikasının yürütülmesinden sorumludur. Fakat zaman zaman Merkez Bankasının maliye politikası üzerinde etkileri görülse de hükümetin para politikası üzerinde etkisi görülmemektedir (Aydın, 2014, s. 1167) Bundesbank, günlük rezerv yönetiminde en az aktiviteye sahiptir, repo ihaleleriyle genelde günlük likidite ihtiyaçları karşılanmakta olup repo ihalesinde teklif edeceği önceden belirleyerek işlemlerini gerçekleştirme, zaman zaman ihaledeki faiz oranını sabitleyerek politika önceliklerini yönlendirmektedir (Akçay, 1997, s. 54).

Reeskont kredilerini para politikası aracı olarak kullanan banka önemsiz miktarda DİBS stoku bulunduran banka parasal tabanı etkilemek amacıyla özellikle merkez bankası kredileriyle repo işlemlerini kullanmaktadır (Akçay, 1997, s. 54).

Almanya’da bankalara tanınan reeskont kredisi kotaları tamamen kullanıldığı için bankaların olağanüstü rezerv hareketlerine rastlanmamaktadır. Bundesbank, bu kotaların üzerindeki kredi taleplerinde oldukça yüksek faiz oranı uygulamaktadır. Lombard Kredileri olarak adlandırılan bu krediler, kısa dönem faiz artışlarının önlemektedir (Akçay, 1997, s. 55).

Avrupa Birliği kurucu üyesi olan Almanya, Avrupa ortak para birimi olan Euro’yu, 1 Ocak 2002 tarihinde resmen kullanmaya başladı. Euro sistemi veya Euro alanı, bir ekonomik ve parasal birlik alanıdır. Benzer parasal birlik oluşumlar ile kıyaslandığında Euro alanı, yalnızca ortak para biriminin kullanıldığı ve ortak para politikasının geçerli olduğu parasal birlik alanı değil, ayrıca üye ülkeler arasında makroekonomi politikalarını koordine ederek ve yakınlaştırarak, ekonomi politikaları arasında uyum sağlama yönünde oldukça ileri bir ekonomik birliktir (Akt; Aydın, 2014, s. 1167; Akçay, 2006, s. 3).

Euro para biriminin son derece istikrarlı bir seyir izlediği söylenebilir. Kur istikrarı, uzun dönemde yatırım kararları ve büyüme perspektifi açısından son derece önemli bir faktördür. Bu anlamda istikrarlı bir Euro para birimi AB ülkelerinin ekonomileri için önemli avantajları beraberinde getirmektedir. Almanya için de aynı olumlu etkilerin söz konusu olduğu görülmektedir. Alman para birimi Mark tarihsel olarak istikrarlı olmasıyla bilinir. Almanya, 1999 yılında para ve kur politikası konusunda sorumluluğu tamamen AMB’ ye bırakmıştır. 1 Ocak 1999 yılında elektronik biçimde kullanılmaya başlanan Euro 1 Ocak 2002’de kâğıt para ve ufaklıkların dolaşıma girmesi ile fiilen eski paraların yerini almaya başlamıştır (Akt; Aydın, 2014, s. 116; Mumcu, 2011, s. 111).

Exit mobile version