DataKapital Blog

Paranın Tarihi ve 3 Evresi

Mal para ve kredi

Paranın tarihi gelişimi dünyanın her yerinde farklılık gösterir. Paranın tarihi insanın tarihi kadar geri gidebilir. İnsanın tarihi ile ilgili bilgilerimiz de sınırlı olduğundan, 3 evrenin dünyanın her yerinde belli bir sıra dahilinde gelişim gösterdiğini söyleyemeyiz. İktisadi gelişim, teknolojik gelişimde olduğu gibi bir sıra izlemek zorunda değil. Trampa ekonomisinden 3. evreye geçmek mümkün.

İktisadi gelişimde kestirme yollar var. Paranın en gelişmiş formunu kullanan bir ülke çok daha hızlı gelişebilirken, hali hazırda gelişmiş bir ülke birinci evrede takılıp kaldığı için potansiyelini kullanamaz.

Nedir bu 3 evre?

1.Evre: Mal Para

Her ne kadar ilk evredeki paraya para desek de aslında o bir mal. Trampa ekonomisinin bir adım ötesi. Aramızda anlaşıp bir mal türünü her mala karşılık trampa ediyoruz. Bu mal, altın, gümüş, hurma, tuz olabilir. Mal paranın arzı esnek değil. İstediğimiz zaman miktarını artırıp istediğimiz zaman azaltamayız.

Paranın arzının bir otorite tarafından yönetilebilmesi ekonominin gelişimi için çok önemli. Ekonomilerin ihtiyaç duyduğu para her zaman para diye kabul edilen malın miktarı ile uyumlu olmayabilir. Bunun tarihte örnekleri de var. İspanyollar ABD’den gemi gemi altın getirdiklerinde bu altın karşılığında satın alacak mal bulamayınca büyük fiyat artışları görüldü. Tersi daha da çok yaşanır. Üretilen mal miktarı altın miktarından hızlı artınca, ekonomilerde talep eksikliği yaşanır. Bu kadar malı alacak altın bulunamaz. Böylesi bir durumda fiyatların düşmesi beklense de fiyatlar aşağı yönlü katıdır. Fiyatın düşmediği durumda dengelenme mal miktarının düşmesi ile sağlanır, bu da ekonominin küçülmesi anlamına gelir.

Bir örnekle açıklayalım. Ekonomi 100 birim mal üretiyor. Buna karşılık 100 gram da altın var. 100 birim mal 100 gram altınla trampa edilerek ekonomideki tüm mallar satın alınabiliyor. Bu durumda bir malın fiyatı ortalama 1 gram altına karşılık gelir. Mal miktarı 200 birime çıktığında, altın miktarı sabitken, tüm malların satılması için ortalama mal fiyatının 0,5 grama düşmesi gerekir. Aslında herkes fiyatını yarıya düşürse ortada mesele olmayacak. İktisattaki birçok mesele fiyatların aşağı yönlü katı olmasından çıkar. Aynı anda herkes fiyatlarını yarıya düşürmediği için kötü bir denge ortaya çıkıyor.

Tüm fiyatların değişmediği senaryoda ortalama fiyat 1 gram iken toplam 100 gram altına karşılık 100 birim mal üretiliyor. Halbuki ekonominin üretim kapasitesi 200 birime çıkmıştı. Bu kadar malın satılabilmesi için ekonomide 200 gram altın olması gerekiyordu. Fiyatlar da düşmediği için eskisi gibi 100 birim mal satıldı. 100 birim mallık kapasite de zayi oldu. Ekonomi 100 birimlik hasıladan oldu.

Bir önceki sene de 100 birim mal satıldığı için kayıp hasıladan da belli olmaz. Bu ekonomi geçen sene ile aynı hasıla ve gelir düzeyinde kalır. Halbuki yaşanan durum içler acısı. Üretimi iki katına çıkaracak yatırım yapılmış ama üretim artmıyor. Böylesi bir ortamda bir daha yatırım yapılmaz. Talep de artmadığı için amortismanı tükenen miadı dolan üretim araçları yenileriyle değiştirilmez. Zaman içinde ekonominin üretim kapasitesi tekrar 100 birime geriler. Biz hasılada bir gerileme olmadığı için ne olup bittiğini pek anlamayız. Ekonomimizde uzun yıllar yatırımların gerilemesine ‘secular stagnation’ diye bir isim versek de üzerinde pek kafa yormayız. Az çok gelişmiş ekonomilerin 1980 sonrasındaki durumunu tarif etmiş gibi olduk.

Halbuki gelişmiş ekonomiler 1970’lerden bu yana mal para kullanmıyorlar. İkinci evreye geçtiler. Demek ki ikinci evredeki para da müşküllerine yeterince çare olamamış.

2.Evre Yükümlülük Para

Paranın bir tık gelişmiş türünde, para bir mal değil yükümlülüktür. Her zaman da kamu yükümlülüğü değildir. Çoğunlukla bankaların yükümlülüğüdür.

Para diye cebimizdeki nakde ve bankalardaki mevduata deriz. Nakit merkez bankasının, mevduat bankaların yükümlülüğüdür. Mevduat nakdin 10 katı kadardır. Cebimizde sadece ihtiyaç duyduğumuz kadar nakit tutarız. Nakdin miktarını ona duyduğumuz ihtiyaç, mevduatın miktarını bankalar belirler. Banka satın aldığı her varlık karşılığında mevduat yani borç ihraç eder. Bizler aynı şeyi yapsak yani her satın aldığımız varlık karşılığında karşı tarafa borçlansak buna para denmez. Aradaki fark, kanundur. Kanun bankalara mevduat ihraç etme yetkisi verdiği için bankaların borcuna mevduat denir.

Bankalar ülkenin parasını ülkenin kanunlarından aldıkları yetkiye dayanarak bastıkları halde paranın arzını ticari menfaatlerine göre ayarlarlar. Bu da ekonomiler başına belalar açar. Banka, ekonomi sıcakken, herkesin geliri yerindeyken, işsizlik ve iflaslar düşükken daha çok kredi verir. Verdiği her kredi karşılığında kredi alanın hesabına mevduat tanımlayarak para arzını artırır. Halbuki ekonomi ısındığında kamu menfaati onu soğutmayı gerektirir. Aksi takdirde artan para arzı karşısında miktarı yetersiz kalan mal ve hizmetlerin fiyatı artacak, enflasyon istenmeyen düzeylere çıkacaktır.

Madem paranın arzını bankalar ayarlıyor, merkez bankaları para politikası ile para arzını nasıl ayarlamaya çalışıyor? Temel araç faizler. Merkez bankaları, bankaların kendi aralarında kullandığı parayı ihraç ediyor. Bu para da bir çeşit kaydi nakit. Ancak sadece bankalara açık bir para. Tüm bankaların merkez bankasında hesapları var. Bir banka bir diğerine para göndermek istediğinde balya balya nakdi taşımak yerine, merkez bankasındaki hesabından o bankanın merkez bankasındaki hesabına para gönderiyor. Burada olanla aynı bankada hesabı olan kişilerin birbirine para göndermesi aynı mekanizma. İkisinde de gönderici ve alıcının hesabı aynı bankada. Para gönderme işlemi kişilerin o bankadaki hesapları arasında gerçekleşiyor. Banka birinin bakiyesini eksiltip diğerinin bakiyesini artırıyor. Yapılanlar bir defter kaydından ibaret.

Tüm bankaların merkez bankasında hesabı bulunduğu için merkez bankası tüm bankalara istediği kadar para tanımlayarak borç verebilir. İşte güzellik de burada. Merkez bankası için para arzı bir kısıt değil. Tuşlara basıp istediği kadar yeni para tanımlayabilir, ihtiyaç duyan bankaya borç verebilir.

Merkez bankasının son fonlama merci olması onun faizler üzerinde etki sahibi olmasını sağlıyor. Merkez bankası daha ucuza verirken, hiçbir banka bir diğerinden borçlanmayacağından, tüm piyasa faizleri merkez bankası faizlerine yaklaşır. Ya da merkez bankası piyasaya ihtiyaç duyduğu fonlamayı vermiyorsa, piyasadaki mevcut rezervler üzerinde rekabet oluşur ve faizler yükselir. Bankaların birbirine uyguladığı faiz yükselince, onu mevduat ve kredi faizleri takip eder. Bazen de etmez. Ama o başka bir yazının konusu.

Bu sistemde merkez bankası faizleri etkileyerek banka kredilerinin arzını kontrol etmeye çalışır. Banka dışında borçlanma piyasaları da varsa banka faizleri üzerinden orada oluşan faizler de kontrol edilmeye çalışılır. Piyasada talep eksikliği varsa merkez bankası faizleri düşürür. Ancak faizler sonsuza kadar düşemez. Faizlerin çok fazla sıfırın altına düşmesi beklenemez. Böylesi bir durum mevduatın erimesi anlamına gelir. Bugün verdiğiniz 100 TL’yi bir yıl sonra 98 TL olarak almamak için paradan kaçar, eve, arsaya, borsaya saldırırsınız. Varlık fiyatları şiştikçe şişer.

Diyelim ki faizler sıfırın üzerinde ve inecekleri bir pay var. Yine de merkez bankası faiz düşürerek kredi arzı her daim artırılamaz. Çünkü kredi arzının borçlanan tarafında da bir kısıtı var. Bu kısıta kaldıraç diyoruz. Kişiler ancak servetlerinin belli bir katı kadar borçlanabilir. Borç servetin çok üzerine çıkarsa, kriz esnasında batıkların bir kısmı servetler üzerinden karşılanamaz ve batıklar sistemi krize sürükler. Bu anlattıklarımızı da gelişmiş ekonomilerde gözlemliyoruz.

Para bir yükümlülükken parayı ihraç eden onu bedavaya veremez. Ne merkez bankası ne de bankalar, ihraç ettikleri parayı karşılıksız veremez. Halbuki bizler bugün sık sık karşılıksız para basıldığını duyarız. Bu doğru değil. Karşılıksız basılabilen para paranın son evresidir ve bugün oraya sağlıklı ulaşabilen bir ülke yok. Merkez bankası, bastığı rezerv karşılığı bankalardan tahvil alır. Bankalar verdikleri kredi karşılığı müşterinin hesabına mevduat tanımlar. Kimse kimseye bedava para vermez. Vermediği için de kalıcı talep eksikliği ancak borç arzı artırılarak giderilebilir. Çünkü bu sistemde para ancak kredi artarsa artabiliyor. Kredi artamıyorsa mal parada yaşadığımız sonla yüzleşiyoruz. Bu defa, altın yerine paranın arzı kısıtlı. Ekonomide miktarı artan mal ve hizmetlerin tamamının alınabilmesi için hepsinin fiyatının aynı oranda düşmesi gerek. Tabi ki böylesi bir organizasyon ve koordinasyon yok. İstenen fiyat düşüşleri gerçekleşmeyince dengelenme üretilebilecek mal ve hizmetlerin üretilememesi, atıl kapasite oluşmasıyla gerçekleşiyor.

Paranın 1. evresindeki her şey yine oluyor, bir farkla. Bu defa para arzını bir süre artırabildik. Gelişmiş ekonomilerde 1980-2000 yılları arasında talep eksikliği borç artışı ile giderildi. 2000 sonrası kaldıraçlar sınıra dayanınca ekonomiler eskisi gibi borç üretemez oldu. Her defasında daha fazla borç üretilebilsin diye faizler düştü. Borç üretimi teşvik edildikçe sistem finansal krize daha fazla yaklaştı. 2008’de de kriz patlak verdi.

2008 sonrasında da değişen bir şey yok. Çünkü para değişmedi. Bu sistemde para politikasının yapabileceği tek şey daha fazla borçlanmayı teşvik etmek. Önce kısa vadeli sonra uzun vadeli faizler sıfıra dayandı. Ekonomiler yine de ihtiyaç duydukları borcu üretmeyi başaramadılar. Secular stagnation durumundan kurtulamadılar. Eksik talep yatırımları öldürdü. Yatırımın ve talebin zayıf seyrettiği bir 10 yıl daha geride bırakıldı

3. Evre: Varlık Para

Sorunu tespit edince, çözümü anlatmak daha kolay. Etkili bir para politikası için para arzının tam esnek olması gerekiyor. Paranın miktarı istendiğinde istendiği kadar artacak, istendiğinde istendiği kadar azalacak. Bunun için de para üretiminin hiçbir şeye bağlı olmaması gerek. Kronik talep yetmezliğine karşı merkez bankası para basıp karşılıksız dağıtabilecek. Bunun mümkün olabilmesi için paranın merkez bankası varlığı olması gerekiyor. Merkez bankası her para bastığında altın çıkarmış gibi muhasebe yapacak. Para arzı tam esnek olan para gibi olacak. Para merkez bankasının varlığı olduğunda, her ihraç edilen para merkez bankasına kar olur. Merkez bankası da karını istediği gibi dağıtabilir.

Ne demek istediğimizi muhasebe kayıtları üzerinden tarif edelim. Para yükümlülük iken merkez bankasının rezerv ihracındaki muhasebe kaydı:

Tahvil 100

            Rezerv 100 

Bu kayıtta merkez bankası ihraç ettiği rezerv karşılığında bir varlık almazsa zarar eder.

Zarar 100

            Rezerv 100

Yani merkez bankası parayı karşılıksız dağıtmaya başladığı anda zarar etmeye başlar. Zarar etmesi çok da bir şey ifade etmese de bunu halka anlatmak mümkün değil. Siyaset zemininde de kaybettirecek bir durum.

Para varlık olsaydı, merkez bankası karşılıksız para dağıttı diye zarar etmeyecekti. Para varlıkken merkez bankasının rezerv ihracındaki muhasebe kaydı:

Rezerv 100

            Rezerv ihraç geliri 100 

Parayı dağıtması halinde:

Rezerv ihraç geliri 100

            Rezerv 100

Neticede merkez bankası bilançosu en başa dönmüş olur. Merkez bankası, talep yetmezliğine karşı zarar etmeden harcayacak kesimlere para dağıtır. Dijital merkez bankası uygulamalarıyla, harcanmayan paralar yanabilir. Böylelikle talep yetmezken paranın harcanması talep yükseldikten sonra da paranın harcanmaması sağlanabilir.

Gelişmiş ülkeler 3. evreye gelemedikleri için yıllardır talep yetmezliği ile boğuşuyorlar. 2. evredeki para onları 20 sene kadar idare etti. Ondan sonra, sistem çıkmaz girdi. 2000’den bu yana da çıkmazda. Yükümlülük parayla yapabildikleri borç miktarını artırmak. Dünyanın toplam borcu hasılasının 3 katını geçti. Sistemin borç üretmekten başka bir çaresi olmadığı için finans krizi çıkacağını göre göre borç miktarını artırmak için her durgunlukta ellerinden gelen herşeyi yapıyorlar.

Sonuç

 Para politikası 2. evrede, borç arzını yönetir, çünkü bu evredeki para da bir yükümlülüktür. Para ancak bir borç karşılığında üretilir. Paranın artışı borç artışına bağlıdır. Borç artışı ise kaldıraçla kısıtlıdır. Borçluların kaldıracı belli bir seviyenin üzerinde finansal krizlere zemin hazırlar. Borçlanma limite dayandığında 2. evredeki paranın arzı da sınıra dayanmış olur. Altının para olduğu durumda olduğu gibi sistem talep yetmezliği karşısında çözüm üretemez hale gelir.

Para politikasının talep yetmezliğine her daim çözüm olabilmesi, paranın karşılıksız üretilebilmesine bağlıdır. Karşılıksız para üretimi sanıldığının aksine günümüzde yoktur. En başta para muhasebesi buna izin vermez.

Gelişen ülkelerin kamu açıklarını para basarak finanse etmesi varlık paranın bir örneği olarak değerlendirilemez. Bu uygulama bir politikanın ürünü değildir. Bu tür uygulamaların bir sistemi, rejimi yoktur. Merkez bankasının, para politikası gereklerine uygun para arzını artırıp azaltabileceği bir varlık para uygulaması kalıcı talep yetmezliğini ortadan kaldırabilecektir.

Exit mobile version