DataKapital Blog

Sanayi Devriminin Osmanlı Donanması Üzerine Etkileri ve Günümüze Yansımaları

Denizcilik tarihinde, 19. yy’ın ikinci yarısının ayrı bir yeri vardır. Sanayii devrimini takip eden ve buhar makinelerinin kara ve deniz ulaşımında yaygınlaşmaya başladığı bu dönem, özellikle askeri denizcilik için sanki bir milattır. Bu yarım asır içerisinde, dünya denizlerinde yaklaşık 3.5 asır boyunca hüküm süren kalyon devri kapanıyor, yerlerini önce çarklı, ardından uskurlu ‘vapurlar’a, yani buhar gücüyle tahrik olunan gemilere bırakıyordu. Böylece rüzgar durumundan bağımsız olarak gemi sevki mümkün hale geliyordu. Devrim sayılacak nitelikler sadece tahrik sisteminde değildi.

Mahmduiye Kalyonu Osmanlı Savaş Gemisi
1829-1874 yılları arasında hizmet veren ve uzunca bir süre dünyanın en büyük savaş gemisi olan Mahmudiye Kalyonu

Savaş gemisi denince zihinlerde canlanan görüntü, bu 50 yılda baştan sona değişmişti. Kalyonların bordaları boyunca uzanan, gülle atan, ağızdan dolma topların yerini taret ve barbetlere yerleştirilen ve patlayıcı mermiler atan seri atışlı toplar alırken, üstüne üstlük torpil ve zincirli mayın denilen sinsi silahlar ortaya çıkıyordu. Tüm bunlara karşı, bin yıllardır gemi inşaatında temel malzeme olarak kullanılan ahşabın yerini çelik alıyor, hatta savaş gemileri artık su kesiminden kaptan köşküne kadar kalın çelik zırhlarla donatılıyordu. İlerleme öylesine başdöndürücüydü ki, daha denize indirilmeden veya birkaç sene hizmetten sonra demode olan savaş gemileri oluyordu.

Osmanlı Donanması Feyza-i Bahri Fırkateyni
1848-1878 yılları arasında hizmet veren yandan çarklı Feyza-i Bahri Fırkateyni

Aynı dönemde, sanayileşen ülkelere ayak uyduramayan Osmanlıda kalyon inşaası için gerekli donanım ve bilgi birikimi bulunsada buhar makineleri, seri atışlı toplar ve zırh aksamı konusunda yeterli donanım ve bilgi birikimi yoktu. Fakat bir taraftan Rus İmparatorluğunun yayılmacı emelleri öte yandan deniz aşırı topraklarda hakimiyetin anahtarının donanma olduğu gayet iyi bilindiği için, özellikle Sultan Abdülaziz döneminde donanmaya büyük önem verilmişti.

Japonya Dönüşü Batan Uskurlu Ertuğrul Fırkateyni
1864-1890 yılları arasında hizmet veren, Japonya dönüşü fırtınada batan, uskurlu Ertuğrul Fırkateyni

Onun döneminde inşa edilen Beylerbeyi Sarayının duvarlarını süsleyen tablolardan ve tavan süslemelerindeki gemi resimlerinden de anlaşılabileceği gibi Devlet-i Aliye’nin büyük ve kadir bir donanmaya sahip olması konusunda gayet kararlı olan Sultan Abdülaziz, gerek yurt içinde inşa ettirdiği gemiler, gerek yurt dışındaki tersanelere verilen siparişlerle Osmanlı donanmasını İngiliz ve Fransız donanmalarından sonra dünyanın en büyük üçüncü donanması haline getirmişti. Fakat bunu yaparken İngiliz ve Fransız bankalarına ciddi miktarlarda borçlanılmış, geri ödeme vakti geldiğinde ise iktisadi durum ödemeye el vermeyince bu borçların tahsil edilebilmesi için devletin yıkılmasına kadar varlığını sürdürecek olan Düyun-u Umumiye İdaresi kurulmuştu.

Osmanlı Donanması Asar-ı Tevfik Zırhlı Korveti
1870-1913 yılları arasında hizmet veren Asar-ı Tevfik Zırhlı Korveti

Öte yandan, teknolojideki hızlı ilerlemeye ayak uydurulması için mütemadiyen eski gemilerin tadil edilip, yenilerinin kızağa konması gerekiyordu. İktisadi durumu kötü olan Osmanlı’nın ise mevcut gemileri idamesi dahi bütçeyi ciddi manada zorluyordu. 2. Abdülhamid dönemine gelindiğindeyse, 93 Harbini takip eden yıllarda donanma politikasında köklü bir değişikliğe gidilmiş, imparatorluk sathında belli limanlarda konuşlandırılan torpidobot ve gambotların haricinde bütün büyük gemiler 1897’de ki Osmanlı-Yunan Savaşı’na kadar Haliç’e kapatılmıştı. Bu 20 yıl boyunca büyük gemiler, makinelerini işler halde tutmak maksadıyla her sene yaz aylarında Haliç’ten boğaza çıkartılıp tekrar eski yerlerine dönmek dışında atıl olarak tutulmuşlardır. 1897 Türk-Yunan savaşında, daha küçük ama daha çağdaş yunan donanması karşısında donanmamızın yetersizliği görülünce, iktisadi durum el verdiği oranda tekrar yeni gemi alımına karar verilmiştir.

Osmanlı Donanması Turgut Reis Zırhlısı
1891’de Alman donanmasında hizmete giren ve 1910-1938 yılları arasında donanmamızda hizmet veren Turgut Reis Zırhlısı (Dretnot öncesi)

Osmanlı donanmasının bu dönemdeki eğitim durumu, sevk ve idaresi de üzerinde durulması gereken önemli meseleler olmakla beraber, bu yazının konusu değildirler. Tüm bunları anlatmaktan gayem ise, tarihin tekerrür etmemesi için elimizden geldiğince geçmiş tecrübelere dikkat çekmek, dersler çıkartabilmektir. Bu dönemdeki gemi tedarik yaklaşımı incelendiğinde şu tesbitler yapılabilir;

Kanaatimce insansız sistemler konusundaki son 20 yıldaki gelişmeler, teknolojide yine bir dönüm noktasına yaklaştığımızı hatta devrim niteliğinde bir dönemi bizzat yaşadığımızı göstermekte. Belki bu dönemde yapılabilecek en kötü şey, 19. yy’ın ikinci yarısında Osmanlı donanmasının başına gelenlerden ders çıkartmayıp, gerekli önlemlerin alınmaması olur. Bu ortamda, yukarıdaki tesbitleri göz önünde bulundurarak  yapılabilecekleri acizane şöyle sıralayalım;

Burada bir parantez açalım ve şu anki Mısır donanmasının mevcut denizcilik kabiliyetlerinin ötesinde ve çeşitli kaynaklardan borç alarak yaptığı alımlarla, başkalarının maşası olmaktan öteye geçip geçemeyeceğini ilgiyle izlediğimizi not edelim.

Sonuç olarak, içinde nice fırsatlar ve bir o kadarda tehditler barındıran böylesi dönemlerde ister donanma için, ister diğer kuvvet ve birimler için tedarik planları yapılırken kaynak ve kabiliyet yönetimi konularında sair zamanlardan daha fazla dikkat ve çaba sarfedilmeli, ince elenip sık dokunmalıdır. Bölgemizde söz sahibi olmak ve çıkarlarımızı korumak istiyorsak, donanmamızın modernizasyon faaliyetleri kapsamında Milgem korvetleri ile başlayan süreç devam ettirilmeli, platform, mühimmat ve sistemlerin yerlileştirilmesi yanında, son zamanlarda yaşanan açık veya üstü örtülü ambargolar göz önünde bulundurularak alt sistem ve gemi inşa çeliği gibi ham maddelerin yerlileştirilmesi üzerine de çaba sarfedilmelidir. Üst üste konulan tuğlalar misali teknik kabiliyetlerimiz ve bilgi birikimimiz arttıkça, gelişen yeni tehditlere cevap vermemiz, yeni ürünlerin piyasaya sürülmesi, mevcut ürünlerin güncellenmesi ve türevlerinin çıkartılması da kolaylaşacaktır.  Meyveleri uzun vadede toplanacağı için sabır isteyen bu yol tercih edildiği takdirde, ortaya çıkacak olan vasıflı iş imkanları nedeniyle istihdamın artması, tersine beyin göçü, yerlisi üretildiği için dış ticaret açığına katkı sağlanması, ihraç ürünlerimize yenilerinin eklenmesi  gibi başka faydalarda elde edilebilecektir.

Exit mobile version