Elektrikli otomobillerin sayısında durum ne? Küresel ısınmanın artmasıyla beraber yeni oluşturulan yasalarda otomobil üreticilerini ilgilendiren bir dizi tedbirler yer aldı. Bunların başında egzoz gazındaki CO2 emisyonu oranının düşürülmesi yer almakta. Bu duruma şirketlerin çözümü ise elektrikli otomobiller oldu. Şirketlerin emisyon oranlarını düşürmeye çalışmasından dolayı dizel otomobillerin neredeyse tamamen saf dışı kalması, benzinli motorların yerini hybrid ve elektrikli otomobillerin almasıyla otomobil endüstrisinde köklü değişiklikler meydana geliyor. Yakıt tasarrufunun bu kadar değer verildiği günümüzde şu an çokça görebileceğimiz hybride modellerindeki elektrikli motor ile güçlendirilmiş içten yanmalı motorlu araçların yakıt tüketimi hybride olmayan modellerine kıyasla (sadece içten yanmalı motor bulunduran modeller) çok daha verimli.
Elektrikli otomobillerin çevre dostu olması, yakut tasarrufu sağlamaları sürücüleri etkileyen noktalardan bazıları. Neredeyse tamamen sessiz çalışmaları, yeni nesil görünüşleri ve özellikle kalkıştaki süratleriyle elektrikli otomobiller kullanıcılar için benzin veya dizel motorlu araçlara karşı gittikçe güçlenen bir alternatif. ZSW, IWF, Statista Berechnung’un yaptığı araştırmaya göre 2019’da 100.000 kişiye düşen elektrikli otomobil sayısı Norveç’te 6.918, Hollanda’da 1.207, ABD’de ise 441. 2019’da 1,398 milyar nüfusu olan Çin’de bu sayı 272. Çin’deki talebin yoğunluğu diğer ülkelere göre hayli fazla. 2019’da Çin’de satılan toplam elektikli otomobil sayısı 1 milyon 60 bin. Dünya genelinde ise satılmış elektrikli otomobil sayısının yarısına yakını Çin’de bulunmakta.
VDA’nın yaptığı bir araştırmaya göre Almanya’da üretilen otomobil sayısındaki elektrikli otomobil (araştırmada elektrikli otomobil olarak şarj edilebilir plugin-hybride ve sadece elektrikli motora sahip olan araçlar kabul edilmiş) oranının yıllara göre artışı dikkat çekiyor. 2018’in Aralık ayında üretilen 288.111 otomobilden 9.524’ü elektrikli. Pandeminin araya girmesiyle 2019’un Aralık ayında 260.809 araba üretiliyor. 2019’da üretilen elektrikli arabaların sayısı 16.647. 2020’nin Aralık ayında ise elektrikli araba üretimindeki artış dikkat çekici. Üretilen 233.894 arabadan 53.799’u elektrikli. Alman otomobil endüstrisinin bel kemiği olan eski nesil içten yanmalı motorlu otomobillerin yerine elektrikli otomobillerin bu denli artışı dikkat çekici nitelikte.
Dünyanın en zengin insanlarından biri olan Elon Musk’ın elektrikli otomobil şirketi Tesla ile çıkardığı araçlar yoğun ilgi görüyor. Günümüz otomobil endüstrisinde önceden denenmemiş tasarımları (özellikle Cybertruck) ve içlerindeki yeni nesil yazılımlar sayesinde Tesla her daim gündemde. Eylül 2017’de küresel satış toplamında 250.000’i bulan firma Mart 2020 itibari ile bir milyonuncu aracını üretti. Tesla’nın elektrikli otomobil endüstrisindeki rolü 2015’te Model S ile beraber küçümsenmekteydi. Günümüze geldiğimizde 2020’nin sadece ilk çeyreğinde 88.400 araç üretebilen firmanın piyasadaki etkisi beklenmedik şekilde büyüdü. ABD’de satılan orta lüks araçlar arasında 2018’in son çeyreğinde en yakın rakibiyle arasında 30.000 fark bulunan Tesla Model 3’ün ABD otomobil pazarını o yıllardan itibaren şekillendirmeye başladığını söylemek mümkün.
Birçok marka ürettikleri otomobillerin tamamını ileriki yıllarda tamamen elektrikli olarak lanse edecek. Örneğin İsveç devi Volvo’ya göre gelecek elektrikte. Volvo şimdiden modellerinin çoğunu plugin-hybride olarak satmakta. Endüstrinin önde gelen markalarından olan Volvo 2030’dan sonra tamamen elektrikli araç üretimine geçecek. Volvo’nun haricinde lüks araba firmalarından Jaguar 2025, Lotus ise 2028’de tamamen elektrikli otomobil üretecek.
Türkiye TOGG ile elektrikli otomobil pazarına girecek. Türkiye’deki şarj istasyonlarının giderek artmasıyla beraber otomobillerin 2022 yılında ilk satışa çıkması planlanıyor. Öncelikle c segment sedan ve suv modelleriyle satışa çıkacak markanın ileriki tarihlerde b segment suv, c segment hatchback ve c segment mpv tipi araçlarla da satışa çıkması bekleniyor.
Elektrikli otomobil endüstrisinin geleceğine dair yapılan küresel projeksiyonlar, önümüzdeki on yıl içinde hem üretim hem de tüketim tarafında çok daha köklü değişiklikler yaşanacağını ortaya koyuyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) tahminlerine göre 2030 yılına gelindiğinde yollardaki elektrikli araç sayısının 125 milyonu geçmesi bekleniyor. Bu artışta yalnızca çevresel kaygılar değil, aynı zamanda otomotiv teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, batarya maliyetlerinin düşmesi ve şarj altyapısının yaygınlaşması gibi etkenler de rol oynuyor. Özellikle lityum-iyon pillerin enerji yoğunluğunun artması, menzil kaygısını azaltarak kullanıcıların elektrikli otomobillere olan ilgisini artırıyor.
Batarya teknolojilerindeki ilerlemeler yalnızca otomobil menzilini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda şarj sürelerini de kısaltıyor. Bugün, hızlı şarj istasyonlarında 20-30 dakika gibi sürelerde bataryaların %80’e kadar dolabilmesi mümkün. Önümüzdeki yıllarda katı hâl batarya (solid-state battery) teknolojisinin ticari kullanıma geçmesiyle bu sürelerin çok daha aşağı çekilmesi hedefleniyor. Bu durum, elektrikli araçların günlük kullanımda benzinli araçlarla rekabet gücünü ciddi biçimde artıracak.
Otomotiv sektöründeki bu dönüşüm, yan sanayide de önemli değişimlere yol açıyor. Geleneksel içten yanmalı motorlu araçlarda kullanılan binlerce mekanik parça, elektrikli araçlarda ya tamamen ortadan kalkıyor ya da çok daha basit bir yapıya dönüşüyor. Bu da otomotiv tedarik zincirinde yeni iş kollarının ortaya çıkmasına, bazı geleneksel üretim alanlarının ise küçülmesine neden oluyor. Örneğin, egzoz sistemi üreticileri ya elektrikli araç parçalarına yöneliyor ya da pazar paylarını kaybediyor. Buna karşılık, batarya yönetim sistemleri, yazılım çözümleri, sensör teknolojileri ve otonom sürüş sistemleri gibi alanlarda yeni fırsatlar doğuyor.
Elektrikli otomobillerin yaygınlaşmasıyla birlikte ülkeler de şarj altyapısını hızla genişletmeye yöneliyor. Avrupa Birliği, 2025 yılına kadar üye ülkelerde yüz binlerce yeni hızlı şarj istasyonu kurmayı hedefliyor. Çin ise hâlihazırda dünyanın en büyük şarj altyapısına sahip ve devlet teşvikleri sayesinde bu alandaki yatırımlarını sürdürüyor. ABD’de ise özellikle Tesla’nın Supercharger ağı, kullanıcı deneyimini güçlendiren en önemli faktörlerden biri olarak öne çıkıyor. Türkiye’de de EPDK ve özel sektör yatırımlarıyla birlikte şarj istasyonu sayısında gözle görülür bir artış yaşanıyor.
Çevresel açıdan bakıldığında, elektrikli otomobiller sıfır emisyon iddiasıyla ön plana çıksa da, batarya üretim süreçlerinin karbon ayak izi ve geri dönüşüm zorlukları hâlâ tartışma konusu. Bu nedenle birçok üretici, batarya geri dönüşüm teknolojilerine yatırım yapıyor. Örneğin, eski bataryalardaki lityum, kobalt ve nikel gibi değerli minerallerin yeniden kazanılması, hem maliyetleri düşürmek hem de çevresel etkileri azaltmak için kritik görülüyor.
Pazar dinamikleri açısından ise elektrikli otomobiller artık yalnızca çevre dostu bir alternatif değil, aynı zamanda performans açısından da üstün özellikler sunuyor. Hızlı ivmelenme, düşük bakım maliyetleri ve gelişmiş sürücü destek sistemleri, kullanıcıların tercih sebepleri arasında ön sıralarda yer alıyor. Özellikle yazılım güncellemeleriyle araçların performansının ve özelliklerinin zaman içinde geliştirilebilmesi, geleneksel otomobillerde bulunmayan bir avantaj olarak öne çıkıyor.
Sonuç olarak, elektrikli otomobil endüstrisi yalnızca otomotiv sektöründe değil, enerji, altyapı, teknoloji ve çevre politikalarında da devrim niteliğinde değişimlere yol açıyor. Bu dönüşüm sürecinde, ülkeler ve şirketler arasındaki rekabetin hızlanması, daha yenilikçi tasarımlar ve teknolojilerin ortaya çıkmasını teşvik edecek. Önümüzdeki dönemde, elektrikli otomobillerin yalnızca bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda akıllı şehirler ve sürdürülebilir yaşam vizyonunun temel unsurlarından biri haline gelmesi bekleniyor.