Kurucu ortağımız Tan Haskol GZT medyanın hazırladığı Z raporu programında paranın basılması ve çoğaltılması sürecini ele alan 8 bölümlük bir seri hazırlayacak. Programın yayınlanan ilk bölümünde kredi ve mevduatların üretilme süreçleri ve bunlara ilişkin mekanikler ele alındı. Bankaların nasıl para bastığı da kişisel hesapların dahil olduğu basit bilançolar üzerinden gösterildi.
DEŞİFRE
Editör Enes Cebe : İnsanların tamamının güvendiği ve bir o kadar da yanlış anladığı tek sistem para. Parasal sisteme güvenimiz öylesine büyüktür ki, paranın nereden geldiğini hiçbir zaman sorgulamayız. Onun var olması bize yeter. Ancak biz bugün bunu sorgulamak istiyoruz. Mesela para basmak deyince aklınıza ne geliyor? Birçok kişiniz aklına Merkez bankaları tarafından banknot matbaasında basılan paralar gelebilir. Ancak, bunlar işin görünen kısmı. Sistemin bel kemiği ise parayı havadan basan bankalar. Peki, bunu nasıl yapıyorlar? İnsanlık tarihinin ilk zamanlarında bazen bir çakıl taşı, bazen bir deniz kabuğu olarak görülen para; altın ve gümüş gibi değerli metallerin keşfiyle malların değiş tokuşunu sağlamanın yanı sıra, ulus ötesi bir konuma gelerek saklama faaliyetlerine konu oldu. Yani insanlar altın ve gümüş gibi varlıklarını güvenlik açısından saklama ihtiyacı duydular. İşte bu ihtiyaç da bankaların doğuşuna sebep oldu.
Finans Uzmanı Tan Haskol : Bankacılık faaliyetleri öncelikle saklama faaliyeti olarak başlıyor. İşte Ortaçağ Avrupa’sında hanedanların yaptığı saklama faaliyeti, Tapınak Şövalyelerinin altın saklaması gibi. Yani teorik düzeyde siz altınınızı, saklamak istediğiniz parayı güvenlik endişeleriyle saklama gücü olan birine veriyorsunuz.
Editör Enes Cebe : Saklama faaliyetlerini geliştirense sarraflar oldu. Sarrafların sistemi basitti. Altını olanlar sarraflara gider ve karşılığı altın değerinden biçilen senetlerden alırdı. Elinde senet bulunanlar da kendi aralarında ticaretini senetle yaparlardı. Çünkü sarraflara olan güven sonsuzdu. Ne de olsa senedi götürdüklerinde altınlarını geri alabileceklerdi. Ancak sarraflar daha sonra şunu fark etti: Altınlarını emanet edenler nadiren sarrafa uğruyorlardı. Böylece, kasalarında bulunan altın miktarından daha fazla bir değerde senet basarak piyasaya dağıttılar. Kimse bir sorun olduğunu fark etmediği sürece bunu yapmalarında bir sakınca yoktu. İşte bu şekilde modern bankacılık sistemi doğmuş oldu.
Finans Uzmanı Tan Haskol : Modern anlamda kredi sistemi veya bankacılık sistemi diye bildiğimiz şey, aslında dolaşımdaki kredi miktarının altın karşılığı olmamasıyla başlıyor. Yani insanlara verdiğimiz kredi ve taahhütlerin bizim sahip olduğumuz altın rezervinin üstüne çıktığı, kredi dolaşımının altın miktarından daha fazla olduğu, altın karşılığının daha fazla olmadığı noktada başlıyor.
Editör Enes Cebe : Eğer altın karşılığı yoksa paralar ne karşılığında basılıyor diye soracak olursanız, itibar karşılığında diyebiliriz. Yani bir ülkenin itibarı ve ona duyulan güven, o ülkenin para basma gücünü artırıyor.
Finans Uzmanı Tan Haskol : Paranın değeri itibari bir değer. Bizim, ona piyasada atfettiğimiz değer. Bu, farklı dinamiklerden etkileniyor.
Editör Enes Cebe : Şimdi bu itibari paraları basarken altına ihtiyacımız olmadığını anladık. Peki, bankalar bu para basma sürecinin neresinde? Genel kanı bankaların borç verenlerle borç alan arasında aracılık yaptığı yönünde. Buna göre insanlar tasarruf amacıyla bankaya parayı götürüyorlar. Banka bunun için onlara faiz ödüyor. Daha sonra tasarruf sahiplerinden topladığı mevduatlarla ihtiyacı olanlara kredi veriyor ve vadesi geldiğinde faiziyle birlikte geri alıyor. Böylece banka borç alanla borç vereni buluşturup aracılık faaliyetlerinden parasını kazanıyor. İşte bankacılığın hikayesi bu. Gerçekten de hikaye. Peki gerçek ne?
Finans Uzmanı Tan Haskol : Bankalar doğrudan parayı basıyorlar. Merkez bankalarının durumuysa bugün, paranın miktarını belli politikalarla kontrol etmeye çalışan pozisyonda. Yani finansal stabiliteyi sağlayıp para miktarını, para durumunu kontrol etmeye çalışan kurum. Ama bankaların para basmak için bunlara ihtiyacı yok. Bankalar aracı değil bizzat sistemin kendisidir ve bizzat para basarlar.
Editör Enes Cebe : Peki, bu parayı nasıl basıyorlar ? Gelin birkaç senaryo üzerinden mekanizmayı anlatalım. Mekanizmayı anlamamız için ilk önce çift kayıtlı muhasebe sistemini bilmeliyiz. Çok basit bir örnek verip daha sonra bunu bankalara uyarlayacağız. Ali araba almak için arkadaşı Ahmet’ten 100.000 lira borçlansın. Bunu muhasebede şu şekilde kaydederiz. Ali’nin bilançosunda yükümlülükler kısmına, Ahmet’ten aldığı borcu yazar, varlıklarına da gelen parayı yazarız. Çift kayıtlı muhasebe sistemi böyle çalışır. Bu şekilde paranın nereden geldiğini öğrenebilir ve yükümlülüklerimizi anlayabiliriz. Banka kredi verirken işler biraz karışıyor. Çünkü banka kendi borcunu oluşturabiliyor. Düşünsenize kendiniz için, kendinize borç veriyorsunuz. Ali’nin borç almak için Ahmet’e ihtiyacı vardı. Ama bankanın her zaman için Ahmetlere ihtiyacı yok. Yani bankanın kredi vermesi için illa birinin para getirmesi gerekmiyor.
Finans Uzmanı Tan Haskol : Bankaya gittiğiniz ve herhangi bir kredi talebinde bulundunuz. Mesela ev alacaksınız, araba alacaksınız veya başka bir şey alacaksınız. Kredi talebiniz onaylandığı anda banka ne yapıyor? Size bir mevduat tanımlıyor. Kredinin karşılığında mevduatı banka o anda yazmış oluyor .Bu, bankanın para basma faaliyeti.
Editör Enes Cebe : Bunu çift kayıtlı muhasebe sisteminde gösterelim. Bankanın birine 100 lira kredi vereceğini varsayalım. Bu durumda varlıklar kısmında krediler 100 lira, yükümlülükte ise mevduat 100 lira artıyor. Yani bir tuşla banka dijital olarak para basıyor. Tabii bu senaryoda bir banka ve bir müşteri var. Gerçek hayatta birden fazla müşteri, birden fazla bankaya rastlıyoruz. Gelin diğer senaryoya bakalım.
Finans Uzmanı Tan Haskol : 2 Adamında aynı bankada hesabı var. Biri araba almak istiyor; diğeri de banka tarafından kredilendirildi.
Editör Enes Cebe : Banka araba almak isteyen müşterisine 100 liralık kredi tanımlasın. Böylece, az önce anlattığımız gibi mevduatı da oluşturmuş oldu. Araba almak isteyen müşteri 100 lirayı satıcıya gönderecek ve karşılığında arabayı alacak. Bu şekilde mevduat alıcıdan satıcıya geçti. Satıcının da mevduat hesabı aynı bankada olduğu için, bankanın bilançosu değişmedi. Yani mevduat yine bankada kalmış oldu. Araba hangi parayla alındı? Banka’nın oluşturduğu mevduatla. Peki mevduat nerede? Yine bankada.
Finans Uzmanı Tan Haskol : Banka açısından değişen bir şey var mı? Yok.. Mevduatı birinci adamdan sildi, ikinci adama yazdı. Bunun ne rezerv pozisyonunda ne de kredi pozisyonunda herhangi bir değişim yok. Mevduat rakamı da aynı.
Editör Enes Cebe : Bu sefer 2 banka ve 2 müşterinin olduğu bir senaryo düşünelim.
Finans Uzmanı Tan Haskol : Birinci adamla ikinci adam alışveriş yaptılar. Mevduatlar gitti geldi. Mevduatlar aynı miktarda gidip gelirse bankaların yine rezerv ihtiyacı yok; doğru mu ?
Editör Enes Cebe : Doğru.. Gelin, örnek üzerinden gösterelim. A bankasının müşterisi kredi talebinde bulunsun. Banka, bir tuşla parayı basar ve mevduatı tanımlar. 100 Liralık mevduat A bankasının müşterisine gelir. B bankasının müşterisi de B’den kredi alsın. B bankası bir tuşla para basarak mevduatı tanımladı. Para B’nin müşterisine geldi. A ve B bankalarının müşterileri birbiriyle aynı değerde alış veriş yapsın ve mevduatlar bankalar arası yer değiştirsin. Alışveriş eşit değerde yapıldığı için mevduatlar yine bankada kaldı. Basit bir şekilde para basılmış oldu. Bankaların çok kolay bir şekilde para bastığını görüyoruz. Ancak bu iki senaryoda mevduatlar basıldığı miktarıyla bankalarda kalıyor. Milyonlarca insanın yaşadığı, yüzlerce bankanın olduğu bir yerde mevduatların bankalar arası gidip gelmesiyle bazı bankalarda biraz daha az, bazılarındaysa biraz daha fazla mevduat birikebiliyor. Mevduatların az biriktiği yerde rezerv ihtiyacı doğuyor.
Finans Uzmanı Tan Haskol : Bankalar arasında mevduatlar hareket ederler. 1.000 liralık para hareket ediyorsa, gün sonunda bazı bankalarda belki 100 liralık rezerv ihtiyacı oluşur; doğru mu ?
Editör Enes Cebe : Bankalar rezerv ihtiyacını merkez bankalarından, rezerv fazlası olan başka bir bankadan veya bir kişinin mevduat hesabına yatırdığı paradan karşılayabilir. İşte burada, bankaların neden mevduat topladığı sorusu açıklığa kavuşuyor.
Finans Uzmanı Tan Haskol : Bankalar o zaman neden mevduat toplar ? Birincisi, bankalar merkez bankalarından her zaman politika faiziyle borçlanamazlar ve istediği miktarda da borçlanamazlar. İşte sermaye rasyoları vesaire gibi teknik kısıtlar vardır. Buna ek olarak, merkez bankası her zaman bu ihtiyacı karşılamayabilir. Ayrıca bankanın maliyeti sadece politika faizi de değil. Niye ? Az önce de söylediğimiz gibi, tahvilleri teminat olarak vermek zorundasınız, merkez bankasından borçlanıyorsanız. Başka bankadan borçlanıyorsanız da tahvilleri teminat olarak vereceksiniz. Ama mudiden para aldığınızda her hangi bir teminat vermek zorunda değilsiniz.
Editör Enes Cebe : Şöyle düşünün: Bir arkadaşınızdan borç alacaksınız ama o, size ‘’borç veririm ama bana arabanı teminat olarak vereceksin. Borcunu ödediğinde de teminat ortadan kalkacak ‘’ diyor. İşte Merkez Bankas’ından ya da diğer bankalardan rezerv temin edilirken bu durum söz konusu. Ama bankalara direkt olarak para yatırdığımızda, bankanın teminat verme gibi bir derdi olmuyor. Şu ana kadar bankaların kolay bir şekilde para bastığını ve bu süreçte duruma göre rezerv ihtiyaçları olduğunu gördük. Bazılarınız şunu sorabilir: O zaman sonsuza kadar para basabilir miyiz ? Tam olarak öyle değil. Çünkü bankanın vereceği kredi miktarıyla ilgili bir takım kısıtlamaları bulunuyor.
Finans Uzmanı Tan Haskol : Bankalar sermaye rasyolarını geçemezler. Yani sermayelerinin belli bir katına kadar para basabilirler. Sermaye rasyosunun olmasının nedeni, bankanın zaten sonsuza kadar para basmaması. Böyle bir şey olursa, enflasyonla sistem yıkılacağı için, para arzını siz kontrol etmeye çalışıyorsunuz.
Editör Enes Cebe : Sermayelerinin belirli bir katına kadar para basabilen bankalar, piyasa şartlarına ve risk iştahına göre de kredi verirken dikkatli davranıyor.
Finans Uzmanı Tan Haskol : Bunun dışında banka sermaye rasyosunun tamamını kullanır mı kullanmaz mı ; bu risk iştahına göre de değişebilir bankaların. Çünkü kredi verdiğiniz insanın krediyi geri ödeyebilmesi gerekir. Yani kredi verdiğiniz insanlar kredileri geri ödeyemezse, banka bu işten zarar eder.
Editör Enes Cebe : Buna da bir nevi operasyon riski diyebiliriz. Yani banka önüne gelene kredi verir ve geri ödemelerini alamazsa, yine rezerv sıkıntısına girecek. Buraya kadar anlattıklarımızı çok basit bir örnekle açıklayabiliriz. Bir çiftçi tarımsal bir ürünü ekmek için ilk aşamada yağmurun yağmasına ihtiyaç duymaz. Önce o mahsulü eker, sonra halihazırda bulunan suyu kullanır. Ancak sonra elindeki su biter de hiç yağmur yağmazsa mahsulleri zarar görür. Aynı şekilde bankalar da ilk aşamada kredi vermek için mevduata ihtiyaç duymazlar. Ama bu süreçte rezervlerini iyi yönetmek zorundalar. Yoksa operasyonel açıdan sıkıntı yaşayabilirler. Sonuç olarak bankaların aracılık faaliyetleri yapmaktan ziyade, sistemin kendisi olduğunu ve bilfiil para bastığını gördük. Zaten IMF gibi kurumlar da makalelerinde, bankaların para basmadaki rolünün çok önemli olduğunu ve duruma göre finansal dalgalanmalara sebep olabileceğini vurguluyor. Bu zamana kadar para basan kurum olarak sadece Merkez Bankası’nı biliyorduk. Ama bunun, böyle olmadığını görmüş olduk. Peki bankalar sistemin kendisiyse, merkez bankalarının rolü ne ? Ben Enes Cebe. Parasalt’ın ilk bölümünde Finans Uzmanı Tan Haskol’la bankaların nasıl para bastığını anlattık. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.