Ücretlerin artışı tartışılırken öncelikle para kavramının yerli yerine oturtulması gerekir. Para nakit ve mevduattır. İnsanlar ceplerinde ihtiyaç duydukları kadar nakit taşırlar. Dolayısıyla nakit arzı talebe göre şekillenir. Ama mevduat öyle değildir. Bankalar edindikleri varlıklar karşılığında yükümlülüğe girerler. Yani banka aldığı her şey karşılığında borçlanır. Çünkü bankanın borcu paradır. Paramızı bankadan başka bir bankaya gönderirsek bankanın o başka bankaya merkez bankası parası göndermesi gerekir. Ama bir taraftan da o bankaya da fon girişleri yaşanıyor. Kapalı sistem. Nakit mevcudunda öyle büyük değişimler olmadığı sürece mevduatlar bankalar arasında gidip geliyor. Dolayısıyla mevduatın kaçabileceği bir yer yok. Bankadan kredi aldığınızda banka krediyi aktifine yazar. Karşılığında size mevduat yazar. Siz mevduatınızı başka bir bankaya taşısanız, başka biri de mevduatını sizin kredi aldığınız bankaya taşıyor olabilir. Gün sonunda, gönderdiğinden fazla mevduat girişi olan bankalarda merkez bankası parası birikir. Bu bankalar, merkez bankası parasını nette çıkış yaşayan bankalara borç verir. Sistem kapalı olduğu için aynı anda tüm bankalardan mevduat kaçışı normal zamanlarda mümkün değildir.
Bankalar kredi verdikçe ya da borç senedi aldıkça mevduat yani para arzı artar. Özel kesimi aşırı borçlu ekonomilerde, kredi talebi düşer. İnsanların ve şirketlerin daha fazla borçlanacak hali kalmamıştır. Servetlerine veya öz kaynaklarının kat kat üzerinde borçları vardır. Gelişmiş ülkelerin durumu böyle. Bu ekonomilerde artık borç üretmek zorlaştığı için para arzını artırmak da zorlaşır. Bu ekonomiler, her yavaşladığında faizleri daha fazla düşürerek borcu artırmanın yollarını arar. Borç üretiminin önemli bir kısmı bankalarca yapıldığı için bu aynı zamanda para arzının artışı anlamına gelir. Biraz kulağa garip gelmiyor mu? Kronik talep yetmezliğiniz var. Kişilerin borcu gırtlakta ama hala talebi borçla desteklemeye çalışıyorsunuz. Ücretleri artırmak aklınıza gelmiyor. Borç gelir eşitsizliğinin bir sonucu olarak artıyor. Gelir eşitsizliğinin temelinde de kar ücret dengesizliği yatıyor. Çok daha az sayıda sermayedarın gelirden payı artarken, milyonlarca ücretlinin gelirden payı düşüyor. Gelir ücretliden sermayedara geçtikçe ücretli tüketimini koruyabilmek için daha fazla borçlanırken, sermayedar gelirini tasarruf edebilmek için daha fazla borç veriyor. Borç ilişkisi de çoğunlukla bankacılık sisteminde kuruluyor. Banka, ücretliye kredi veriyor. Ücretli harcadığı yeni mevduat sermayedara geçiyor. Böylelikle, ücretli başlangıçta geliri ile yaptığı tüketimi şimdi kredi ile yapıyor. İşte para arzı da böyle artıyor.
Talebi kredi ile desteklemek gelir eşitsizliğine finansın bulduğu kötü bir çözüm. Ücret kar dengesini ücretli lehine değiştirsek, ücretli elde ettiği gelirin bir kısmı ile talebini artırır diğer kısmı ile borcunu öderdi. Daha az borçla daha yüksek bir talebe ulaşabilirdik. Daha az borç, daha az para demek. Ücret artışlarının talebe giden kısmı arttıkça enflasyon da artardı. Dikkat ederseniz, borçlanma azaldığı için para arzı da azalıyor ama ücretlerdeki artışla enflasyon artabilir. Bu enflasyon size tanıdık gelebilir. Bu aslında hiç yaşanmadığı halde bir takım iktisatçının ağzından hiç düşürmediği ücret enflasyonu. Onlara göre her enflasyonun müsebbibi ücretler. Halbuki Türkiye’de ve dünyada 40 yıldır enflasyondaki yükselişi başlatan ücretler değil. Bilakis ücretler karlardan daha az arttığı için gelişmiş ülkeler talebi borçla destekleme yoluna gitti. İnsanlar gırtlağına kadar borçlu hale getirilip daha fazla borçlanamayınca talep düştü, enflasyon hedefin de altına düştü. Bunu hakkıyla bilmeyen iktisatçılarımızı en büyük kaygısı ücretlerin artırılması. Bu bir enflasyon kaynağı değil, talep yetmezliğinin çözümü. Bir taraftan ücretler artırılırken, diğer taraftan borç yeterince azaltılırsa enflasyon yükselmez. Ne demiştik? Artan ücretlerin bir kısmı borç ödemeye, bir kısmı talebe gidecek. Sıkı kredi politikasıyla borçlar ödenirken, talebin kaynağı borçtan ücrete döner. Enflasyon da korkulduğu gibi artmaz. Ekonomiler daha sağlıklı hale gelir. Finansal sistem her an patlamaya hazır bir bomba olmaktan çıkar.