Close Menu
    Facebook X (Twitter) Instagram
    DataKapital Blog
    Facebook X (Twitter) Instagram
    • Alternatif Veri ve Hisse Analizi
      • Google Trends Verisi
      • Kitle İlgisi ve Etkileşim
      • Sentiment Analizi
      • Temel & Teknik Analiz
    • Fon Hareketleri
      • Fon Giriş-Çıkış
      • Fon Pozisyonları
      • Yatırım Eğilimleri
    • Jeoekonomik & Makro Veriler
      • Makro Ekonomik Analizler
      • Jeopolitik Risk Analizi
      • Küresel Trendler
    • Finansal Veri Okuryazarlığı
      • Veri Türleri ve Kavramlar
      • Analiz Teknikleri
      • Python ile Veri İşleme
      • Finansal Otomasyon
    • Hisse Yorum ve Korelasyonlar
      • Korelasyon Analizleri
      • Veri Destekli Okumalar
      • Algoritmik Trading
      • Senaryo ve Örüntü Testleri
    DataKapital Blog
    Anasayfa » Kredi Politikası İhracatı Hedeflemeli mi?
    Jeoekonomik & Makro Veriler

    Kredi Politikası İhracatı Hedeflemeli mi?

    makro ihtiyatiYazar : makro ihtiyati30 Temmuz 2023Güncelleme : 20 Ağustos 2025Yorum yapılmamış5 Dakika
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr WhatsApp VKontakte Email
    Kredi Politikası ve Hedefler
    Paylaş
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Kredi politikası hakkında konuşulurken pek çoğumuzun aklına hedefli krediler, sektörel ayrımlar geliyor. Burada ele almaya çalıştığımız konu ise bu değil, çok daha makro bir yaklaşım. Krediler içinde yatırımların aldığı payı artıran bir planlamaya ihtiyaç var. Ülkede, başarılı olabilecek her yatırım ihtiyaç duyduğu finansmana kolaylıkla ulaşabilmeli. Bu yatırımlar arasında ise yazının en sonunda bahsettiğimiz istisnalar dışında ayrım olmamalı. İhracatı arttırıyor veya ithalatı ikame ediyor diye bir yatırıma öncelik verilmemeli.

    Önce ülke ölçeğinde yatırımın kişilerin yatırımından farkı üzerine düşüneceğiz. Ülke ölçeğinde yatırım yapmak aslında tüketimden vazgeçmek değil.

    Kişiler için bugün yatırım yapmak aynı zamanda tasarruf etmek demek. Bugün yatırım yapıyorsanız, tüketiminizden kısmış oluyorsunuz. Aynı durum ülkeler için de geçerli mi? Türkiye’de daha çok tüketebilmek için mi yeterince tasarruf edilmiyor, yatırım yapmıyor? Bu geçersiz argümanı sıkça duyacaksınız. Ülke ölçeğine çıkıldığında, yatırım yapmak tüketimden vazgeçmek demek değildir. Çünkü yapılan yatırım da aslında tüketimi aynı tutarda artırır. Yurtiçinde üretilen malı en başından itibaren üretsek, maliyetin emek ve kardan oluştuğunu görürüz. Yatırımı hayata geçirirken ortaya çıkan yeni emek ve karın önemli bir kısmı da tüketime harcanacak. Birebir olmasa da her yatırımın ciddi bir tüketim artırıcı tarafı var.

    Yatırımları desteklemenin tüketimi doğrudan desteklemekten bir farkı var. Yatırım tamamlanıp hayata geçtiğinde, arz artacak. Yatırımın yol açtığı talebi karşılar noktaya gelecek. Halbuki tüketimi doğrudan desteklediğimizde, o tüketimi karşılayacak bir arz artışı olmayabilir. Arz artmıyorsa, tüketim talebi doğrudan ithalatla karşılanır. Talep ithalatla karşılanamıyorsa, içeride fiyatlar artar, enflasyon yükselir.

    İçeride yapılan üretimin de ithalatı artırıcı bir tarafı olduğunu sık sık duyarsınız. Bir kere öyle bile olsa, içeride yaratılan katma değer kadar ilk duruma göre daha az ithalat yapılır. Yatırım olmasa, son ürün ithal edilecektir. Örneğin, üretilen malın %50’si ithal ara malı ise, yatırımla ithalat yarı yarıya düşmüş olur. Çoğu zaman durum böyle değildir. Yatırım yapıp o malı üreten kişi, ithal son ürünle rekabet edebildiği için o yatırımı yapmaktadır. Rekabet edemeyecekse, ithalat yine devam edecek, yapılan yatırım da batacaktır. Yatırım başarılı olursa, içeride yapılan üretim ithal mal ile rekabet edebiliyorsa, içerideki üretimin bir kısmı da dışarıya satılabilir demektir. Bu durum, ithalatı serbest her mal için geçerlidir.

    İthalatı serbest olmayan mallarda, ithal ara malı da olamayacağından, bu sektörlerde yapılan yatırımın ithalatı artırıcı yönü çok daha zayıftır. İthalatı kısıtlı sektörlerde yatırımların desteklenmesi tam da aynı sebepten elzemdir. Bu sektörlerde, içeride karşılanamayan talep doğrudan fiyat artışına, enflasyonun yükselmesine yol açar. Örneğin, et ve süt üretimi talebi karşılayamıyorsa, dışarıdan et ve süt ithalatı yapılmaması halinde, fiyatlarda artış kaçınılmazdır. Üstelik, et ve sütün girdiği tüm son ürünlerin fiyatları artacaktır. Bu kadar uzun uzun neden anlattık? Birkaç sebebi var. Önce ana fikir: ithal ikameci veya ihracatı artırıcı yatırımları desteklemek, diğer yatırımları desteklememek doğru bir yaklaşım değil.

    Bir kere, ithal ikameci yaklaşımın serbest ticarette manasızlığını gösterdik. Bir yatırım yapılıyor ve başarıya ulaşıyorsa, dünya ile rekabet edebiliyor demektir. Rekabet edemese, ithal ürün karşısında yatırımı yapan firma iflas eder. Yatırım başarılıysa, içeride üretilen ürün de dışarıya ihraç edilir. Bu durumda, artan ara malı ithalatı artan ihracat ile telafi edilir.

    İhracattaki artışın yanı sıra dış ticarete açık bir ürüne yapılan yatırım içeriye satılıyorsa ithal ikamecidir, aynı zamanda. Bu yatırım başarılı olmuş ve içeride satılıyorsa, bundan öncesinde karşılanamayan talep dışarıdan ithal ediliyordur. Artık ithalat içeride yapılan üretimin katma değeri kadar düşecektir.

    O zaman sadece dış ticarete konu malların yatırımını mı destekleyelim? Bu da çok yanlış bir yaklaşım olur. Dış ticarete konu olmayan mallarda enflasyon çok daha şiddetlidir. Gıda buna çok iyi bir örnektir. Gıda ürünlerinin ithalatı kısıtlı olduğundan, bu ürünlerin içerideki arzı talebi karşılayamadığından, fiyatlarda artış kaçınılmazdır. Gıda enflasyonunun diğer bir nedeni ise, ihracata veya ithal ikameye yönelik olmayan yatırımların desteklenmemesidir.

    Hülasa, yatırımlar desteklenirken, ithal ikameci olsun, ihracatı artırsın diye bakılmamalı. Piyasanın neye ihtiyacı varsa o üretilsin. Bu durumun bir istisnası, otomobil, petro-kimya, havayolu, savunma sanayi gibi, getirisi uzun vadeli stratejik veya yüksek teknoloji yatırımları. Bunları sadece kredi ile desteklemek de yeterli olmaz. Devletin arkasında durması hatta ölçeğe göre yatırımı kendisi yapması gerekebilir. Bunlar dışında, tüm yatırımların krediye erişimi eşit olmalı.

    Yatırım Odaklı Kredi Politikalarının Makroekonomik Etkisi

    Yatırımların kredilerden aldığı payın artırılması, sadece büyüme oranlarını yukarı çekmekle kalmaz; enflasyon, cari denge ve istihdam üzerinde de yapısal iyileşmeler sağlar. Türkiye gibi arz yetersizliği sorunu yaşayan ekonomilerde, kredi politikalarının temel hedefi tüketim talebini baskılamak değil, üretim kapasitesini artıracak yatırımları teşvik etmek olmalıdır.

    Öncelikle, yatırımların finansmanına erişimin kolaylaştırılması, ekonomide arz-talep dengesini güçlendirir. Yatırımlar tamamlandığında üretim kapasitesi artar, bu da fiyat baskılarını hafifletir. Tüketimi doğrudan teşvik eden kredilerin aksine, yatırım odaklı krediler enflasyonu kalıcı biçimde düşürme potansiyeline sahiptir.


    İç Tasarruflar ve Kredi Planlamasının Önemi

    Sıkça dile getirilen “yatırımlar ancak tasarruflarla artar” görüşü, ülke ölçeğinde eksik bir yorumdur. Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde yatırımların finansmanı, bankacılık sistemi ve uluslararası sermaye akışları üzerinden sağlanabilir. Burada kritik olan, mevcut kredi hacminin yatırımlara yönlendirilmesidir.

    Kredi planlaması doğru yapılandırıldığında:

    • Yatırımlar için gerekli kaynak etkin biçimde sağlanır.

    • Ara malı ithalatı azaldığı için cari açık daralır.

    • İçeride üretim kapasitesi arttığından fiyat istikrarı güçlenir.

    Bu süreçte temel hedef, kredi tahsisinde eşitlik değil, yatırımların öncelikli hale getirilmesidir. Tüketim talebini artıran kısa vadeli krediler yerine, uzun vadeli ve düşük maliyetli yatırım kredileri ön plana çıkarılmalıdır.


    Stratejik Sektörler ve Uzun Vadeli Büyüme

    Elbette tüm yatırımların eşit kredi koşullarına erişmesi temel bir prensip olmalı; ancak bazı sektörler, uzun vadeli büyüme ve teknolojik bağımsızlık açısından stratejik öneme sahiptir. Özellikle:

    • Savunma sanayi

    • Petrokimya yatırımları

    • Havacılık ve ulaştırma

    • Yüksek teknoloji ve AR-GE

    gibi alanlarda sadece kredilerle yetinmek yeterli olmaz. Devlet, bu sektörlerde hem doğrudan yatırımcı hem de güvence sağlayıcı olarak devreye girmelidir. Böylece, orta ve uzun vadede dışa bağımlılığı azaltacak ve rekabet gücünü artıracak yatırımlar hızlandırılabilir.


    Sonuç: Dengeli ve Kapsayıcı Bir Kredi Politikası

    Türkiye’nin yatırım oranını artırması, sadece büyümeyi değil; aynı zamanda cari dengeyi, fiyat istikrarını ve toplumsal refahı da doğrudan etkiler. Bu nedenle:

    • Kredilerin yatırımlara tahsis oranı artırılmalı,

    • Tüketim yerine üretim kapasitesini geliştiren projeler desteklenmeli,

    • Stratejik sektörler için kamu destekli özel finansman modelleri geliştirilmelidir.

    Doğru yapılandırılmış bir kredi politikasıyla, hem kısa vadede ekonomik istikrar sağlanabilir hem de uzun vadede potansiyel büyüme oranı sürdürülebilir biçimde yukarı çekilebilir.

    İhracat Kredi Sistemi Para Politikası
    Paylaş. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr WhatsApp Email
    Önceki İçerik2023 Haziran-Temmuz Aylarına İlişkin Makro Tahlil ve Öngörüler
    Sonraki İçerik Katı Yapışkan Ücret Modeli Nedir?

    Benzer İçerikler

    Borsa Yabancı Ortalama Elde Tutma Süresi

    Türkiye’de Spekülatif Sermaye ve Finansal Riskler

    23 Temmuz 2025
    Türkiye'de enflasyon

    Enflasyon Neden Düşmedi? Türkiye Ekonomisi’nde Politika Hataları ve Riskler

    17 Nisan 2025
    Anonim şirketlerde çift imza

    Anonim Şirketlerde Temsil Yetkisinin Kullanılması

    20 Ağustos 2024
    A.Ş'lerde azınlık hakları

    Anonim Şirketlerde Azınlık Hakları

    13 Ağustos 2024
    Yorum Yap Cancel Reply

    Güncel yazılar
    Kredi ve Risk Yönetiminde Makine Öğrenimi Uygulamaları
    Kredi Risk Yönetiminde Yapay Zeka ve Makine Öğrenimi Uygulamaları
    4 Aralık 2025
    Datakapital Twitter Modülü
    Datakapital Influencer Listeleri Sürüm Güncellemesi 1.3
    21 Kasım 2025
    Ford Otosan satış hacmi
    Ford Otosan 2025 Üçüncü Çeyrek Analizi
    17 Kasım 2025
    2025 yılı yatırım getirileri
    Borsa İstanbul’da En İyi Haftaları Kaçırmanın Uzun Vadeli Etkisi
    6 Kasım 2025
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Popüler yazılar
    Kredi ve Risk Yönetiminde Makine Öğrenimi Uygulamaları Finansal Otomasyon
    Kredi Risk Yönetiminde Yapay Zeka ve Makine Öğrenimi Uygulamaları
    Yazar : Mert Emin Soylu4 Aralık 20250

    Kredi risk yönetiminde yapay zeka ve makine öğrenimi uygulamaları, borçlananların risk durumlarını ölçmek için kullanılan yeni…

    Datakapital Twitter Modülü

    Datakapital Influencer Listeleri Sürüm Güncellemesi 1.3

    21 Kasım 2025
    Ford Otosan satış hacmi

    Ford Otosan 2025 Üçüncü Çeyrek Analizi

    17 Kasım 2025
    2025 yılı yatırım getirileri

    Borsa İstanbul’da En İyi Haftaları Kaçırmanın Uzun Vadeli Etkisi

    6 Kasım 2025
    Hakkımızda

    Datakapital A.Ş alternatif veri kaynaklarını, makine öğrenimi disiplinleriyle işleyerek kullanıcılar için çeşitli alanlarda veri bazlı karar destek sistemleri üretir. Alternatif veri vurgusu firmanın vizyonunu belirgin bir şekilde ortaya koyan önemli bir detaydır. Araştırma alanı fark etmeksizin konuya her zaman doğrusal ve konvansiyonel olmayan verileri tespit ederek ve bunları merkeze alarak yaklaşmaya çalışırız.

    Güncel yazılar
    Kredi ve Risk Yönetiminde Makine Öğrenimi Uygulamaları

    Kredi Risk Yönetiminde Yapay Zeka ve Makine Öğrenimi Uygulamaları

    4 Aralık 2025
    Datakapital Twitter Modülü

    Datakapital Influencer Listeleri Sürüm Güncellemesi 1.3

    21 Kasım 2025
    Kategoriler
    • Alternatif Veri ve Hisse Analizi
    • Finansal Veri Okuryazarlığı
    • Fon Hareketleri
    • Jeoekonomik & Makro Veriler
    • Hisse Yorum ve Korelasyonlar
    Facebook X (Twitter) Instagram Pinterest
    • DataKapital
    • Bist
    • Raporlar
    • Blog
    • Fikri Haklar
    • Hakkımızda
    • İletişim
    © 2025 DataKapital

    Yukarıya yazın ve aramak için Enter tuşuna basın. İptal etmek için Esc tuşuna basın.

    Go to mobile version