Tasarruf ve yatırım, iktisatçılar arasında farklı manalarda kullanılabiliyor. Biz bu yazıda, kavramların ulusal gelir hesaplamalarında kullanılan tanımları üzerinden gideceğiz. Bu tanımlar, yeterli ve iktisadi analizlere ışık tutabilecek özelikte.
Yatırım deyince, reel yatırımları anlayacağız. Tasarruf, reel yatırımlar ve verilen borçların toplamına deniyor. Bir başka deyişle, kişi reel yatırım veya borç satın alarak tasarruf edebilir. Satın alınan borçlara, finansal yatırım adı da verilebildiğinden, tasarruf, reel ve finansal yatırımların toplamıdır da denebilir.
Kavramları yerli yerine oturttuktan sonra, anlaşmazlık noktalarına geçebiliriz. Tasarruf ve yatırım, uzun dönemde karşılaştığımız trendleri açıklamada kullanılır. 1980 sonrası, düşen faiz trendini tasarruf arz ve talebi üzerinden anlayabiliriz. Ex post, yani gerçekleştikten sonra, tüm arz ve talepler birbirine eşittir. Faiz bize, ex ante, yani planlanan, arzu edilen arz ve talep hakkında bilgi verir.
Ex ante, planlanan, arzulanan arz ve talep çoğunlukla birbirinden farklıdır. Faiz, bu ikisini birbirine eşitlemek için yukarı veya aşağı hareket eder. Tasarruf talebi tasarruf arzından fazla iken, faizler düşer. Tersi olduğunda faizler yükselir. 1980’den itibaren, dünya genelinde faizlerde bir düşme trendi olduğuna göre, ex ante tasarruf talebi tasarruf arzından fazla olmuş demektir. Faiz, ex ante dengesizliği gidermek için düştükçe düşmüş, sonunda düşecek yeri kalmamış, sıfıra dayanmıştı.
Tasarruf yatırım analizlerinde yapılan en temel hata net değerler üzerinden gitmektir. İktisadi değişkenleri, brüt değerler belirler. Faizi, brüt tasarruf talebi ve arzı belirler. Oysa, iktisatçılar bir ülkenin tasarrufu üzerinden yorumlar yapma hatasına düşerler. Ülke analizinde, ülke içindeki bütün borç alacaklar birbirini götürür. Sonunda ülkenin diğer ülkelerle borç ilişkisi kalır. Böyle olunca, Bernanke’de çıkar, faizlerdeki düşüşü Çin gibi cari fazla veren ülkelere bağlar. Bu ülkeler, yüksek tasarruf talepleri ile diğer ülkelere giderek artan miktarlarda borç vermek istedikleri için faizler düşmektedir.
Brüt bir tasarruf analizi, faizlerdeki düşüşün arkasında, sadece Çin gibi cari fazlası olan ülkelerin değil, ABD gibi cari açığı olan ülkelerin de olduğunu gösterir. ABD’lilerin satın aldığı ABD borcu da 1980’den bu yana çığ gibi büyüdü. Borcu veren de alan da ABD’li olunca, ne kadar büyük olursa olsun, ülke içinde borç ve alacaklar birbirini götürüyor, ülkelerin tasarruf, hasıla denklemlerinde görünmez oluyor.
1980 sonrası tüm dünyada tasarruf talebi artarken tasarruf arzı düştü. Bunun temelinde, bozulan gelir dağılımı yatıyor. Zengin daha zengin, fakir daha fakir hale geldikçe, tüketim malı talebi azaldı. Zayıf tüketim beraberinde zayıf reel yatırımı getirdi. Tasarrufun reel yatırım bacağında arz böylelikle düştü. Diğer taraftan borç üretimi 2008 yılına kadar tam gaz devam etti. Fakirler, ev sahibi olabilme umuduyla zenginlere 30 yıl vadeli borçlandılar. 2008’de mortagage krizi ile birlikte hane halkı borçlanması kısıtlanınca sistem kitlendi. Bu tarihten sonra faizlerdeki düşüş devam etti.
Faizlerdeki düşüşün arkasında sadece Çin gibi tasarruf fazlası olan ülkelerin olmadığını bilirsek, çözümün de Bernanke’nin iddia ettiği gibi sadece tasarruf fazlası olan ülkelerin dengeye gelmeleri olmadığını biliriz. Çözüm, tüm dünyada gelir adaletinin tesisinden geçiyor. Gelir düzgün dağıldığında, bir taraftan güçlenen talebi karşılamak için reel yatırımlar güçlenir, diğer taraftan geliri artan hane halkı kaldıracını yükseltmeden daha fazla borçlanabilir. Zengin kesim ise artan vergi ödemelerinden sonra tasarruf edecek daha az gelire sahip olur.
Gelir dağılımında bir ilerleme olmadığı sürece, enflasyon bir defa kontrol altına alındıktan sonra, tekrar eski trende gireceğiz. Nüfusun %99’u %1’ine gelir kaybettikçe, talep zayıflayacak, faizler düşecek, yatırım iştahı kaçacak. Geliri yetersiz hane halkları zenginlerin talep ettikleri finansal enstrümanlara kaynaklık edecek borçlanmaya gidemeyecek. Zayıf yatırım ortamında, daha az yeni şirket kurulacak, talebi karşılamayan hisse arzı karşısında, mevcut hisselerin fiyatları yükselmeye devam edecek.
Ta ki büyük krize kadar, her defasında bu defa farklı olacağını zannederek, fiyat balonlarını düşük faiz ortamında tekrar tekrar yaşayacağız.