Bu makale, ekonomik büyüme tartışmalarında klasik bir araç olan üretim imkânları eğrisi Kaldor yasaları ve yapısal dönüşüm literatürü ile birlikte ele alarak, Türkiye için sade ama tutarlı bir analitik çerçeve önermektedir. Çalışmada önce ÜİE, potansiyel çıktı ve sektörel bileşim ilişkisi tartışılmakta; ardından imalat sanayinin “büyümenin motoru” olarak konumlandığı Kaldorcu yaklaşım özetlenmektedir. Daha sonra ÜİE üzerinden iç talep odaklı büyüme ile ihracat/imalat odaklı büyüme senaryoları ele almaktadır. Son bölümde ise Türkiye ekonomisinin son otuz yılı, üç stilize ÜİE noktası üzerinden yorumlanmakta; sanayi üretimi ile GSYH arasındaki ilişkinin Kaldor yasaları çerçevesinde test edildiği ampirik çalışmalara atıf yapılarak politika tartışmasına bağlanmaktadır.
1. Giriş
Ekonomik büyüme literatüründe, hem teorik hem de ampirik düzeyde en tartışmalı konulardan biri, hangi sektör bileşimlerinin sürdürülebilir büyümeyi desteklediği sorusudur. Bir yanda, imalat sanayini ekonomik büyümenin ana motoru olarak gören Kaldorcu çizgi; diğer yanda, hizmetleşmenin ve dijitalleşmenin hız kazandığı günümüzde, büyümenin artık mutlaka sanayi eksenine dayanması gerekmediğini savunan yaklaşımlar bulunmaktadır.
Bu tartışmanın soyut düzeyde kalmaması için, basit ama öğretici bir araç olarak üretim imkânları eğrisi (ÜİE) kullanılabilir. ÜİE, bir ekonominin belirli bir anda sahip olduğu kaynaklar ve teknoloji altında üretebileceği mal ve hizmet bileşimlerini gösterir. Eğrinin üzerindeki her nokta, farklı bir sektörel kompozisyonu temsil eder; eğrinin tamamının zaman içinde dışa doğru kayması ise potansiyel çıktıdaki artışı, yani uzun dönem büyümeyi ifade eder.
Bu makale, ÜİE’yi şu soruya cevap aramak için kullanmaktadır:
“Türkiye gibi orta gelirli, dışa açık ama iç talep dinamikleri de güçlü bir ekonomide, iç talep odaklı büyüme ile ihracat/imalat odaklı büyüme senaryoları ÜİE üzerinde nasıl analiz edilebilir ve Kaldor’un büyüme yasaları bu analize nasıl entegre edilebilir?”
Yanıt aranırken, Kaldor’un klasik büyüme yasaları, imalat sanayinin artan getiriler ve dışa açıklık kanalıyla büyüme üzerindeki rolünü vurgulayan çalışmalar ve Türkiye özelinde sanayi üretimi–GSYH ilişkisini test eden ampirik literatür referans alınmaktadır.
2. Teorik Çerçeve: Üretim İmkânları Eğrisi ve Yapısal Dönüşüm
2.1. Üretim imkânları eğrisi ve potansiyel çıktı
Üretim imkânları eğrisi (ÜİE), mikro iktisat derslerinde genellikle iki mal üzerinden anlatılan basit bir grafiktir. Ancak bu basit grafik, makro ölçekte potansiyel çıktı, verimlilik ve yapısal değişim tartışmalarını çerçevelemek için de kullanılabilir. Bir ekonomide iki toplulaştırılmış sektör düşünelim:
- Y ekseni: Dış talep/ihracat odaklı sektörler (imalat sanayi, belli hizmet ihracatı, turizm vb.)
- X ekseni: İç talep odaklı sektörler (inşaat, yerel hizmetler, ağırlıklı iç pazar için üretim yapan kollar vb.)
Bu iki sektör bileşiminin, mevcut sermaye stoğu, işgücü ve teknoloji altında üretebileceği tüm kombinasyonlar ÜİE üzerinde yer alır. Eğrinin içi, atıl kapasite veya kaynak israfını; eğri üzerindeki noktalar, verilen teknoloji düzeyinde etkin üretim bileşimlerini temsil eder. Eğrinin dışına ise, mevcut kaynaklarla ulaşılamaz.
ÜİE’nin zaman içinde dışa doğru kayması, ekonomi literatüründe genellikle potansiyel çıktı artışı olarak yorumlanır. Teknolojik gelişme, beşeri sermayenin artışı, kurumsal iyileşme gibi faktörler, aynı kaynaklarla daha fazla üretim yapılmasına imkân sağlar; eğri hem iç talep hem de ihracat ekseni yönünde dışa döner. Bu bakış açısı, büyüme modellerinde sermaye birikimi ve verimlilik artışı kavramlarıyla uyumludur.
2.2. ÜİE, sektörel bileşim ve yapısal dönüşüm
ÜİE, yalnızca toplam üretim seviyesini değil, sektörel kompozisyonu da görselleştirmek için kullanılabilir. Eğri üzerindeki farklı noktalar, tarım–imalat–hizmet veya daha agregede iç talep–dış talep ayrımı gibi bileşimleri temsil edebilir.
Yapısal dönüşüm literatürü, uzun dönem kalkınmanın tarımdan daha yüksek verimlilik düzeyine sahip sektörlere—özellikle imalata ve seçilmiş hizmet kollarına—doğru bir istihdam ve çıktı yeniden tahsisi gerektirdiğini vurgular. Tarım ve düşük verimli hizmetlerden imalat ve modern hizmetlere işgücünün kayması, toplam verimliliği artırır. Bu süreç, ÜİE üzerinde daha üretken sektörleri temsil eden eksen yönünde nokta hareketi olarak görülebilir; uzun vadede ise bu hareket, öğrenme, ölçek ekonomileri ve teknoloji yayılımı sayesinde eğrinin dışa doğru kaymasını da tetikler.
Kısacası, ÜİE üzerinde hangi noktada durulduğu sektörel kompozisyonu, eğrinin zaman içinde nereye kaydığı ise büyüme ile birlikte gelen yapısal dönüşümü temsil eder. Bu çerçeve, Kaldor’un imalat sanayini büyümenin motoru olarak ele alan yaklaşımıyla doğal biçimde birleştirilebilir.
3. Kaldor’un Büyüme Yasaları ve İmalatın Rolü
3.1. Kaldor’un birinci yasası: İmalat büyümesi ve GSYH büyümesi
Nicholas Kaldor, 1960’ların ortasında ileri sanayileşmiş ülkelerdeki büyüme hızlarının farklılığını açıklamaya çalışırken, literatüre “Kaldor’un büyüme yasaları” olarak giren bir dizi ampirik ilişki önermiştir. İlk yasa, özetle şu iddiayı içerir:
İmalat sanayi çıktısının büyüme hızı arttıkça, toplam GSYH büyüme hızı da artar.
Bu ilişki, salt muhasebe kimliğinden ibaret değildir; Kaldor’a göre imalat, hem statik hem de dinamik artan getiriler barındırdığı için, diğer sektörlere kıyasla büyümeyi daha güçlü besleyen bir alandır. İmalatta ölçek büyüdükçe birim maliyetler düşer, verimlilik artar ve bu sektör diğer alanlara teknoloji ve talep yayar. Ampirik çalışmalar, imalat çıktısı büyümesi ile GSYH büyümesi arasında çoğu ülke ve dönem için pozitif ve istatistikî olarak anlamlı bir ilişki olduğunu göstermiştir.
3.2. Kaldor–Verdoorn yasası: Çıktı büyümesi ve verimlilik
Kaldor’un ikinci yasası, literatürde çoğu zaman Verdoorn yasası ile birlikte anılır. Bu yasa, imalat sanayinde çıktı büyümesi ile işgücü verimliliği artışı arasında pozitif bir ilişki olduğunu öne sürer. Mekanizma basittir:
- Üretim hacmi arttıkça, firmalar sabit maliyetleri daha geniş bir çıktı üzerine yayar,
- İş bölümü ve uzmanlaşma derinleşir,
- Öğrenerek verimlilik artar (learning by doing),
- Yeni teknolojilerin benimsenmesi hızlanır.
Bu süreçler, imalat sanayini diğer sektörlere göre daha güçlü “artan getiriler” alanı hâline getirir. Böylece imalat çıktısındaki büyüme, aynı zamanda bu sektördeki verimlilik artışını da tetikleyerek büyümeyi kalıcı hâle getirebilir.
3.3. Üçüncü yasa: İstihdam yeniden tahsisi ve toplam verimlilik
Kaldor’un üçüncü yasası, imalat sanayi büyüdükçe tarım ve düşük verimli hizmetlerden imalata işgücü kaydığını, bunun da toplam verimlilik üzerinde pozitif etki yarattığını vurgular. Tarımda “gizli işsizlik” olarak adlandırılan verimsiz istihdam çözüldükçe, hem tarımda kişi başına verimlilik yükselir hem de imalat sektörünün ölçek ekonomileri güçlenir.
Bu bakış açısı, daha sonra yapısal dönüşüm literatüründe geliştirilen “kaynakların düşük verimlilikten yüksek verimliliğe yeniden tahsisi” mekanizmasıyla uyumludur. Dolayısıyla Kaldor’un büyüme yasaları, yalnızca sektör büyüklükleri arasındaki korelasyonları değil, yapısal değişimin büyüme üzerindeki rolünü de içeren dinamik bir çerçeve sunar.
3.5. Mekânsal ve jeopolitik boyut: İmalatın merkezileştirici etkisi
Kaldor’un büyüme yasaları, imalat sanayinin ekonomik büyüme üzerindeki dinamik etkilerini vurgularken, bu sürecin mekânsal ve jeopolitik sonuçları da göz ardı edilmemelidir. İmalat etrafında oluşan üretim ekosistemi; yan sanayi ağları, lojistik altyapı, finansal hizmetler, teknik eğitim kurumları ve yoğun işgücü piyasaları üzerinden belirli coğrafi merkezlerde kümelenme eğilimi gösterir. Bu kümelenme, iç göçü hızlandırarak demografiyi yeniden şekillendirir; çekim merkezleri etrafında ekonomik ve idari bir merkezileşme üretir.
Bu merkezileşme yalnızca ekonomik değildir. Vergi tabanının derinleşmesi, altyapı yatırımlarının yoğunlaşması ve kurumsal kapasitenin artması, devletin fiskal ve bürokratik gücünü de güçlendirebilir. Dünya-sistemleri literatürünün (Wallerstein, Arrighi vb.) işaret ettiği üzere, sanayi ve ticaretin yoğunlaştığı çekirdek ekonomiler, uzun vadede askerî teknoloji, dış politika esnekliği ve uluslararası pazarlık gücü bakımından çevre ekonomilere kıyasla daha avantajlı konuma gelebilmektedir. Bununla birlikte, imalat sanayinin varlığı bu sonuçlar için tek başına yeterli değildir; kurumsal kalite, siyasal istikrar ve teknoloji politikası gibi unsurlar belirleyici rol oynar. Bu nedenle, imalatı büyümenin motoru olarak görmek, aynı zamanda ülkenin uzun vadeli jeopolitik konumlanmasına ilişkin bir tercih anlamına da gelebilir; ancak bu tercih uygun kurumsal çerçeve ile birleştiğinde kalıcı stratejik kazanımlara dönüşebilir.
Kaldor’un hipotezleri, özellikle II. Dünya Savaşı sonrası sanayileşme döneminde birçok ülke için güçlü ampirik destek bulmuştur. Ancak son on yıllarda, iki gelişme bu çerçevenin sınırlarını yeniden tartışmaya açmıştır:
- Erken sanayisizleşme (premature deindustrialization): Bazı gelişmekte olan ekonomiler, imalat sanayisinin GSYH ve istihdam payı zirveye ulaşmadan önce hizmetlere kaymaya başlamış, bu da klasik sanayileşme yolunun izlenmesini zorlaştırmıştır.
- Hizmetleşme ve dijitalleşme: Yüksek verimlilik artışlarının, artık bazı hizmet kollarında (bilişim, finansal hizmetler, dijital platformlar) da mümkün olduğu gözlenmektedir.
Buna rağmen, son yıllarda yapılan karşılaştırmalı çalışmalar, imalat sanayi içinde teknoloji yoğun ve dışa açık alt sektörlerin hâlâ büyüme üzerinde güçlü etkiler üretebildiğini, düşük teknoloji yoğun imalatın ise bu etkiyi aynı ölçüde sağlayamadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla “manufacturing is the engine of growth” ifadesi bugün daha temkinli okunmakta, “belirli tür imalat ve **belirli bağlamlarda” büyümenin motoru” olarak yorumlanmaktadır.
Bu tartışma, ÜİE üzerinde imalat eksenine doğru hareketin büyüme ve verimlilik üzerindeki etkisini analiz ederken, sektörün niteliğini ve dışa açıklığını dikkate almanın önemini ortaya koyar.
4. Üretim İmkânları Eğrisi Üzerinden İç Talep ve İhracat Odaklı Büyüme Senaryoları
4.1. İki eksenli ÜİE modeli: İç talep vs ihracat/imalat
Bu bölümde, makalenin çekirdek sorusuna yanıt vermek için ÜİE’yi iki eksenli basit bir model olarak kullanıyoruz:
- X ekseni: İç talep odaklı sektörler (inşaat, yerel hizmetler, kamuya dönük harcamalarla büyüyen kollar),
- Y ekseni: İhracat ve imalat odaklı sektörler (dış talebe dayanan imalat, turizm ve belirli hizmet ihracatı).
Bu iki eksen, elbette ekonominin tam resmini vermez; ancak büyüme stratejilerini “içe dönük–dışa dönük” ve “düşük verimlilik–yüksek verimlilik” ayrımı üzerinden düşünmek için işe yarayan, stilize bir araç sunar.
ÜİE üzerindeki her nokta, iç talep ve ihracat/imalat bileşiminde farklı bir büyüme stratejisini temsil eder. Eğrinin tamamının dışa doğru kayması, her iki eksende de daha yüksek üretim kapasitesine işaret eder; bu kaymanın ne ölçüde gerçekleştiği, verimlilik artışına ve teknolojiye bağlıdır.
4.2. İç talep odaklı büyüme senaryosu
İç talep odaklı büyüme senaryosunda, ekonomi ÜİE üzerinde X ekseni yönüne ağırlık verir. Bu, özellikle inşaat ve yerel hizmetler gibi, kısa vadede istihdam ve büyüme yaratma kapasitesi yüksek, ancak verimlilik artışı sınırlı sektörlerin öne çıktığı bir bileşime karşılık gelir.
Bu senaryonun kısa ve uzun dönem etkileri, şu şekilde özetlenebilir:
- Kısa dönem: Kamu harcamaları, kredi genişlemesi veya finansal koşullardaki gevşeme ile iç talep canlandırılır; inşaat ve yerel hizmetler hızla büyür; GSYH artışı yüksek görünebilir.
- Orta–uzun dönem: Verimlilik artışı sınırlı olduğu için, ÜİE’nin dışa doğru yapısal kayması zayıf kalır; büyüme daha çok “eğri üzerinde nokta hareketi” ile açıklanır. Teknoloji, öğrenme ve ölçek ekonomileri kanallarının zayıf çalışması, potansiyel çıktının kalıcı olarak yükselmesini zorlaştırır.
Yapısal dönüşüm literatürü, işgücünün tarım veya düşük verimli hizmetlerden yine düşük verimli başka alanlara kaymasının, toplam verimlilik artışını sınırladığını göstermektedir. Bu durumda ÜİE, iç talep eksenine doğru geniş bir kullanılabilir alan sunsa bile, eğrinin kendisi” dar ve içe yakın kalabilir; yani ekonomi, potansiyelinin önemli bir bölümünü kullanamamaktadır.
4.3. İhracat/imalat odaklı büyüme senaryosu
İhracat ve imalat odaklı senaryoda, ekonomi ÜİE üzerinde Y ekseni yönüne ağırlık verir. Kaldor’un büyüme yasaları ile birleştiğinde bu senaryonun özellikleri şu şekilde özetlenebilir:
- İmalat sanayinde çıktı artışı, ölçek ekonomileri ve öğrenme süreçleri sayesinde verimlilik artışını tetikler.
- İmalatın ara malı ve sermaye malı talebi, diğer sektörler üzerinde çarpan etkisi yaratır.
- Dış talebe dayalı bir büyüme modeli, döviz kazandırıcı faaliyetleri artırarak dış kısıtları nispeten gevşetebilir.
Bu mekanizmalar, ÜİE üzerinde sadece “eğri üzerinde bir noktadan diğerine hareket” anlamına gelmez; aynı zamanda eğrinin imalat/ ihracat yönünde dönmesi ve dışa kayması biçiminde yorumlanabilir. Yani hem sektörel kompozisyon değişir hem de ekonominin toplam üretim kapasitesi artar.
Bununla birlikte, güncel literatür, bu mekanizmanın koşullu çalıştığını vurgular. Düşük teknolojili, ölçek ekonomilerinin sınırlı olduğu ve büyük ölçüde ithal girdiye dayanan imalat kolları, bu dinamikleri daha zayıf tetikler. Dolayısıyla ihracat/imalat odaklı bir stratejinin başarılı olabilmesi için, seçilen imalat kollarının teknoloji yoğunluğu, öğrenme potansiyeli ve küresel değer zincirlerine entegrasyon derecesi kritik önem taşır.
5. Türkiye İçin Stilize Bir ÜİE Anlatısı
Bu bölümde, Türkiye ekonomisinin son otuz yılı, ÜİE üzerinde üç stilize nokta üzerinden düşünülmektedir. Amaç, ayrıntılı tarihsel analiz yapmak değil, büyüme stratejilerinin ÜİE ve Kaldor çerçevesiyle nasıl okunabileceğini göstermektir.
5.1. Nokta A: 1990’lar – kırılgan ve dalgalı bileşim
1990’lar, yüksek enflasyon, finansal krizler ve makroekonomik istikrarsızlıklarla karakterize edilen bir dönem olarak, ÜİE’nin nispeten içe yakın ve düzensiz kullanıldığı bir evreye benzetilebilir. Tarım, düşük verimli hizmetler ve geleneksel imalat kolları önemli yer tutar; dış talep ekseni görece sınırlı bir ağırlığa sahiptir.
Bu dönemde ÜİE hem içe dönük hem de şekil olarak dardır; potansiyel çıktı sınırlıdır ve büyüme performansı, krizler ve dalgalanmalarla kesintiye uğramaktadır.
5.2. Nokta B: 2000’ler – ihracat ve entegrasyonla genişleyen ÜİE
2000’li yılların başında uygulanan makroekonomik istikrar programları, AB ile entegrasyon süreci ve küresel likidite koşulları, Türkiye’nin dışa açılımını hızlandırmıştır. İhracata dayalı imalat sanayinin ve turizmin büyümesi, ÜİE üzerinde ihracat/imalat ekseni yönünde anlamlı bir hareket olarak yorumlanabilir.
Bu döneme ilişkin ampirik çalışmalar, sanayi üretimi ile GSYH büyümesi arasında Kaldor’un birinci yasasıyla tutarlı, pozitif ve anlamlı ilişkiler bulmuştur. Sanayi üretimindeki artış, hem doğrudan GSYH’ye katkı yapmış hem de verimlilik artışı ve istihdam yeniden tahsisi kanalları üzerinden büyüme dinamiklerini güçlendirmiştir.
ÜİE metaforu açısından bakıldığında, Türkiye ekonomisi 1990’lara kıyasla daha dışa dönük, daha geniş bir üretim kapasitesine sahip hâle gelmiş; eğri hem imalat ekseni yönünde dönmüş hem de dışa kaymıştır.
5.3. Nokta C: Son dönem – hizmetleşme, inşaat ağırlığı ve sıkışma riski
Son on yılda ise, Türkiye’de büyüme bileşiminde inşaat ve bazı yerel hizmetlerin ağırlığının belirgin biçimde arttığı, buna karşın imalat sanayinde katma değer artışının görece sınırlı kaldığı bir dönem gözlenmiştir. İç talep odaklı kredi genişlemesi, büyük altyapı projeleri ve konut yatırımları, kısa vadede büyümeyi desteklemiş; ancak verimlilik artışı ve teknolojik derinleşme açısından karışık bir tablo ortaya çıkmıştır.
Kaldor çerçevesinden bakıldığında, sanayi üretiminin GSYH büyümesi üzerindeki itici rolü zayıfladığında, büyüme daha kırılgan ve dışsal şoklara duyarlı hâle gelebilir. ÜİE metaforu ile ifade edilirse, ekonomi kısmen iç talep ekseni yönüne geri kaymış, ÜİE’nin dışa doğru genişlemesi ise yavaşlamıştır. Bu durum, potansiyel çıktının ve kişi başına gelir artışının sınırlanmasına yol açabilecek bir “sıkışma” riskini beraberinde getirir.
6. Politika İmplikasyonları ve Veri Temelli İzleme
ÜİE ve Kaldor yasalarını bir arada düşünmek, büyüme politikası tartışmalarında üç temel noktaya işaret eder:
- Sektörel kompozisyon sadece muhasebe değil, dinamik bir tercih meselesidir. İç talep odaklı büyüme, kısa vadede siyasi ve ekonomik açıdan cazip olabilir; ancak verimlilik artışını sınırladığı ölçüde ÜİE’nin dışa doğru yapısal kaymasını zayıflatır.
- İmalat sanayi, niteliğine bağlı olarak hâlâ önemli bir büyüme motorudur. Kaldor’un büyüme yasaları, özellikle teknoloji yoğun, ihracata dönük imalat kollarının ölçek ekonomileri ve öğrenme kanalları sayesinde büyüme üzerinde güçlü etkiler üretebileceğini göstermektedir.
- Yapısal dönüşümün yönü ve hızı, veriyle izlenebilir olmalıdır. Sektörel katma değer payları, verimlilik göstergeleri, ihracat kompozisyonu ve istihdam kaymalarının birlikte izlenmesi, ÜİE’nin fiilen nereye doğru hareket ettiğini anlamak açısından kritik önemdedir.
7. Sonuç
Bu makale, üretim imkânları eğrisi ile Kaldor’un büyüme yasalarını birleştirerek, Türkiye gibi orta gelirli bir ekonomi için iç talep odaklı ve ihracat/imalat odaklı büyüme senaryolarını karşılaştırmıştır. ÜİE, sektörel kompozisyon ve potansiyel çıktı arasındaki ilişkiyi görselleştirmek için basit ama güçlü bir araç sunarken, Kaldor’un büyüme yasaları imalat sanayinin ölçek ekonomileri, verimlilik artışı ve istihdam yeniden tahsisi yoluyla büyüme üzerindeki dinamik etkilerini vurgulamaktadır.
Türkiye deneyimi, imalat ve ihracat eksenine doğru kayışın büyüme performansını iyileştirebildiğini, buna karşılık iç talep ve inşaat ağırlıklı dönemlerin uzun vadeli verimlilik artışını sınırlayabildiğini göstermektedir. Güncel literatür, “imalat büyümenin motorudur” ifadesini koşulsuz bir yasa olarak değil, belirli bağlamlarda ve belirli imalat türleri için geçerli bir hipotez olarak yorumlamayı önermektedir.
Sonuç olarak, büyüme stratejilerinin değerlendirilmesinde ÜİE ve Kaldorcu çerçeve birlikte kullanıldığında, hem makro sonuçlar hem de sektörel detaylar daha tutarlı biçimde analiz edilebilir. Veri temelli izleme araçlarıyla birleştiğinde bu yaklaşım, Türkiye’nin gelecekteki büyüme yollarını tartışmak için yalın ama analitik bir dil sağlamaktadır.
Kaynakça
- Cantore, N., Clara, M., Lavopa, A. ve Soare, C. (2017). Manufacturing as an engine of growth: Which is the best fuel? Structural Change and Economic Dynamics, 42, 56–66.
- Kaldor, N. (1966). Causes of the slow rate of economic growth of the United Kingdom. Cambridge: Cambridge University Press.
- McMillan, M. ve Rodrik, D. (2011). Globalization, structural change and productivity growth. NBER Working Paper No. 17143.
- Pacheco-López, P. ve Thirlwall, A. P. (2013). A new interpretation of Kaldor’s first growth law for open developing economies. University of Kent, School of Economics, Working Paper.
- Pata, U. K. ve Zengin, H. (2020). Testing Kaldor’s growth laws for Turkey: New evidence from symmetric and asymmetric causality methods. Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 10(2), 713–729.
- Thirlwall, A. P. (2014). A plain man’s guide to Kaldor’s growth laws. In: Essays on Keynesian and Kaldorian Economics. Palgrave Macmillan.
- Yapısal dönüşüm, sanayileşme ve ihracata dayalı büyüme üzerine çeşitli UNIDO ve UNCTAD raporları.
- Wallerstein, I. (1974). The Modern World-System I: Capitalist Agriculture and the Origins of the European World-Economy in the Sixteenth Century. New York: Academic Press.
- Arrighi, G. (1994). The Long Twentieth Century: Money, Power, and the Origins of Our Times. London: Verso.