Yapay zekâ hayatın birçok alanına girmiş ve hayatımızı etkileyen temel unsurlardan biri olmuştur. Bu alanlardan biri ise güvenliktir. Devletler gözetleme sistemlerini YZ ile entegre etmeye başlamıştır. Ayrıca devletler ve şirketler uluslararası alanda satış yaparak bu alandaki etkinliğini artırmaktadır. Birçok devlet başkanı ve önemli iş insanı da bu konuya dikkat çekmekte, gözetleme endüstrisine hükmedenin dünyaya hükmedeceğini söylemektedirler.
Yapay zekâ kullanan sistemler o denli gelişmiştir ki bir şehirdeki suçların gerçekleşme oranı ve yeri %90 oranıyla tahmin edilebilir hale gelmiştir. Yapay zekâ sistemlerinin güvenlik sağlama amacıyla kolluk kuvvetleri tarafından kullanılması suçların önlenmesi bakımından yararlar sağlasa da veri toplamanın yüksek seviyede olması bazı tedirginliklere sebep olmuştur.
Yapay zekâ güvenlik güçleri tarafından yüz tanıma sistemleri, suç mahalli tespiti, bölgesel analizler başta olmak üzere birçok alanda kullanılmaktadır.
Yüz Tanıma Sistemlerinin Kullanılmasının Amaçları
Arananlar listesindeki kişilerin gerçek zamanlı olarak konumlarının polis tarafından bilinmesi
Kişinin kimliğinin tespiti: Buradaki kimlik tespiti kişinin yanlış bilgi verdiği durumda dahi kendisinin polis tarafından tanınmasını sağlar. Ayrıca kişinin bilinci yerinde değilse veya yaralanmışsa da yüz tanıma sistemi kimlik belirlemede kullanılabilir.
Kişinin geçmişe dönük olarak yüz bilgisinin polisin elindeki bilgilerle karşılaştırılmasını ve eşleşen bilginin olup olmadığının tespiti

Akıllı Polislik
Çin, kameraları güvenlik amacıyla en çok kullanan ülkelerin başında gelir. Hu Liu isimli Çinli bir gazeteci BBC’ye verdiği mülakatta kendisinin kameralarla sürekli izlendiğini, arkadaşlarıyla görüştükten sonra bazı yetkililer tarafından o kişilerle görüşmemesi gerektiği yönünde uyarıldığını belirtti. Bunun dışında kameradan elde edilen veriler insanların yer değiştirmelerini gözetleme amacıyla da kullanılıyor. Ayrıca Çin, yapay zekâ ile bütünleşmiş gözetleme sistemleriyle Uygurları da gözetliyor. Sincan dünyada en çok kameranın yerleştirildiği şehirlerden biri durumunda.
İngiltere de gözetim teknolojisinin en çok kullanıldığı ülkelerden biridir. Londra polisinin Temmuz ayında Oxford Circus’ta yüz tanıma sistemlerini kullanması sonucunda büyük tepkiler meydana geldi. Bunun yanında sistemin hatası sonucu polis Fransız bir öğrenci grubunu tutukladı.
Canlı Yüz Tanıma
LFR (Live Facial Recognition) kameraları belli yerlere konurlar. Buradaki görüntüler canlı olarak sisteme iletilir. Sistemde bir arama listesi vardır. Liste, polisin arama listesindeki veya hakkında mahkemece arama kararı çıkarılmış kişilerden oluşur. Yani sistem tüm Londra’da insanların hareketlerini gözetleyen bir yapıya sahip değildir. Algoritmalar Ulusal Fizik Laboratuvarı ve Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü tarafından test edilmektedir.

Video Gözetleme Sisteminin Pazar Payı
Statista’nın 2016-2025 arası video gözetleme endüstrisinin büyüklüğü ile ilgili yayınladığı raporda sektörün büyüklüğünün 2023’te 62.6 milyar dolar, 2025’te ise 74.6 milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir.[6] Aynı şekilde servis olarak video gözetlemenin (video surveillance as a service (VSaaS)) büyüklüğünün 2030 yılında 71.81 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Sistemleri en çok satan ülkelerden Çin, altmıştan fazla ülkede faaliyet göstermektedir. ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa da bu alanda önemli aktörler arasındadır.
Kitle İzlemeleri (Mass Surveillance)
AIGS (Artificial Intelligence Global Surveillance) endeksine göre dünyada 76 ülke aktif olarak kitlesel gözetim yapmaktadır. Suudi Arabistan, Çin ve Rusya kitlesel izlemeleri en fazla yapan ülkelerden üçüyken onları eyaletlere / ülkelere göre değişiklik göstermekle beraber ABD ve Avrupa ülkeleri izlemektedir.
Algoritmik Önyargılar
Yapay zekânın gözetleme teknolojisinde kullanılmasında amaç güvenlik olsa da insanlar için farklı tehlikeler baş göstermektedir. Örneğin yapay zekânın suçluların rengi, görünüşü ile ona benzeyenleri ilişkilendirme riski bulunmaktadır. Bu durumda kişinin rengi, ırkı dolayısıyla ayrımcılığa uğrama riski bulunmaktadır.
Devlet denetimi halk üstünde artsa da bu denetim kişisel yaşama müdahale edebilecek seviyelere ulaşmıştır. Sonuç olarak söz konusu sistemler güvenlik konusunda büyük faydalar sağlasa da birçok eleştiriyi beraberinde getirmiştir.
Yapay zekâ teknolojilerinin gözetleme sistemlerinde kullanılması, yalnızca kolluk kuvvetlerinin suçla mücadele kapasitesini artırmakla kalmamış, aynı zamanda şehir planlamasından kamu güvenliğine, hatta sınır kontrolüne kadar birçok alanı etkilemiştir. Özellikle akıllı şehir uygulamalarında yapay zekâ tabanlı güvenlik sistemlerinin entegrasyonu, büyük veri analitiği ve sensör ağlarıyla birlikte çalışarak şehirlerin daha güvenli ve öngörülebilir alanlara dönüşmesine katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda kent güvenlik yönetim sistemleri (KGYS) gibi uygulamalar, yüz tanıma, plaka tanıma, anomali tespiti ve kalabalık analizleri ile bütünleşik olarak yürütülmekte, şehir düzeyinde güvenlik riskleri daha erken safhada fark edilip önlenebilmektedir.
Gelişmiş yapay zekâ algoritmaları sadece sabit kameralarla değil, aynı zamanda drone’lar ve mobil gözetleme araçları ile entegre olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle büyük kalabalıkların yer aldığı miting, konser, spor müsabakası gibi organizasyonlarda, gerçek zamanlı veri akışı sayesinde şüpheli davranış tespiti ya da acil müdahale gerektiren durumlar hızlı şekilde değerlendirilebilmektedir. Bu durum, olaylara müdahale süresini önemli ölçüde azaltırken, kamu düzenini korumada etkinlik sağlamaktadır.
Ancak bu teknolojilerin sivil alanlara doğru genişlemesi, toplumsal mahremiyet kavramını yeniden tartışmaya açmıştır. Gözetleme sistemlerinin demokratik denetim mekanizmalarına ne kadar tabi olduğu, bu teknolojilerin hangi kriterlerle, kimler tarafından ve ne amaçla kullanıldığı gibi sorular giderek daha yüksek sesle sorulmaktadır. Hukuki düzenlemelerin teknolojik gelişmelerin gerisinde kalması, özel hayatın gizliliği ve veri güvenliği konularında boşluklar yaratmaktadır.
Ayrıca, yapay zekâ ile desteklenen sistemlerin karar alma süreçlerinde şeffaflık eksikliği önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin bir kişinin sistem tarafından ‘şüpheli’ olarak işaretlenmesi durumunda, bu kararın hangi veri kümelerine, hangi istatistiksel modellere veya algoritmalara dayandığı genellikle açıklanmaz. Bu durum hem hukuki hesap verebilirlik hem de etik sorumluluk açısından ciddi belirsizlikler yaratır.
Sonuç olarak, yapay zekâ destekli gözetleme sistemleri teknolojik olarak büyük bir sıçrama sunsa da, beraberinde getirdiği sosyopolitik, hukuki ve etik sorunlar göz ardı edilemez. Bu alanın geleceği, yalnızca mühendislik başarısıyla değil, aynı zamanda insan haklarına duyarlı, şeffaf ve hesap verebilir yönetim modelleriyle şekillenecektir.