ABD’de işten Çıkarmalar 1939’dan Beri En Kötü Günlerini Yaşıyor. Pandemi nedeniyle zor günler yaşayan işletmelerde işten çıkartmalar arttı. 2020’de Mayıs’ın ilk haftasında üç milyon iki yüz kişi işsizlik maaşına başvurdu. Bu sayı ABD’deki iş gücünün yüzde yirmisine tekabül ediyor.
ABD’de işlerini kaybedenler arasında en fazla Siyahiler, İspanyollar ve gençler bulunmakta. 2020’nin Mayıs ayı insanların işlerini kaybetmelerinin en yoğun olduğu dönem olarak görülmekte. Mayıs’ta işini kaybedenlerin yüzde on sekizinden fazlası Siyahi. Devamında ise yüzde on altıyı geçerek İspanyollar geliyor. Bu durumun sebeplerinden biri ise restoran ve barların pandemi nedeniyle sıkıntılı günler yaşaması ve çoğunluğu Meksikalı olan restoran sahiplerinin kepenk kapatmak zorunda kalması.
İşlerini kaybedenler arasında büyük çoğunluk 16-19 yaşında olan gençlerden oluşuyor. Bu yaş gurubundaki gençlerin işlerini kaybetmelerindeki oran diğer yaş guruplarına nazaran oldukça fazla. Bu yaş gurubundaki gençlerin en fazla Mayıs ayında işlerini kaybettiği görülüyor. 2020’nin devamında çıkarılan işçileri yaş guruplarına göre sıraladığımızda her daim bu yaş gurubunun en üste olduğu görülüyor. 16-19 yaş arasındaki gençlerden sonra işlerini en fazla kaybedenler 20-24 yaş aralığında. Diğer gurupta da olduğu gibi bu oran Mayıs’ta en yüksek seviyeyi görmesinin ardından en fazla işini kaybeden ikinci gurup olmayı sürdürmekte. İşlerini en az kaybeden yaş gurubu ise en yaşlı yaş gurupları olan 35-44 ile 45-54. En yaşlı iki grubun Mayıs’taki oranı yüzde onun üzerinde olmasına rağmen yılın devamında yüzde 6 etrafında seyrediyor.
Mayıs’ta işlerini kaybedenlerin beşte birinden fazlası lise diplomasına sahip olmayan insanlardan oluşmakta. Üniversite mezunlarının işten çıkarılma oranı ise yüzde sekiz. İşten çıkarılanlar arasında üniversiteye başlayıp terk edenlerin oranı Mayıs’ta neredeyse yüzde 17.5 seviyelerinde. Lise diplomasına sahip olmayanların oranı diğer guruplara nazaran yılın her ayında en yüksek orana sahip.
Mayıs’ta işten çıkarılanların 15 milyondan fazlası geçici olarak işten çıkarılanlardan oluşuyor. Yılın devamında ise geçici olarak çıkarılan insanların sayısı düştü. Buna nazaran düzenli olarak çalışanların işten çıkarılmaları yılın devamında arttı. 2020’nin Aralık ayına doğru düzenli işe sahip olup işini kaybedenlerin sayısı 3 milyonu geçti. Bu sayı 2020’nin Eylül ayında itibaren 3.5 milyonun üzerine çıkmasına karşın Aralık ayında 3.3 milyon seviyelerini indiği görülüyor.
ABD’de işten çıkarmaların pandemi döneminde ulaştığı boyut, yalnızca ekonomik istatistikler açısından değil, toplumsal etkileri bakımından da dikkat çekici bir örnek olarak kayıtlara geçti. İş gücü piyasasının bu ölçüde sarsılması, hem kamu politikaları hem de işletmelerin geleceğe yönelik planlama anlayışında kalıcı değişikliklere yol açtı. Uzmanlar, bu dönemi 1930’ların sonundaki Büyük Buhran sonrası en sert daralma olarak nitelendiriyor. Çoğu ekonomist, işsizlik oranlarının Mayıs 2020’de gördüğü zirve seviyelerin yalnızca kısa vadeli bir kriz yansıması olmadığını, aynı zamanda yapısal kırılganlıkların da bir göstergesi olduğunu belirtiyor.
Özellikle hizmet sektöründe yaşanan kapanmalar, turizmden yeme-içme sektörüne kadar geniş bir alanı kapsadı. Restoran zincirleri, küçük işletmeler ve bağımsız esnaf, nakit akışlarının neredeyse tamamen durmasıyla karşı karşıya kaldı. Bu durum, yalnızca çalışanların değil, aynı zamanda işverenlerin de ciddi mali sorunlar yaşamasına yol açtı. Örneğin, büyük şehirlerde faaliyet gösteren bar ve kafe sahipleri, kiraların yüksekliği ve müşteri trafiğinin kesilmesi nedeniyle kısa sürede borç batağına sürüklendi. Çoğu işletme sahibi, personel azaltma kararlarını bir zorunluluk olarak değil, hayatta kalmak için tek seçenek olarak gördü.
Pandemi koşullarında işten çıkarılanların demografik dağılımı, eşitsizlik tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Siyahiler ve İspanyol kökenliler gibi azınlık gruplarının orantısız biçimde etkilenmesi, sosyoekonomik uçurumların kriz dönemlerinde daha da belirginleştiğini ortaya koydu. Bu grupların büyük kısmı, düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalıştığı için ekonomik şoklara karşı daha savunmasız durumda kaldı. Ayrıca, çoğu göçmen kökenli işletme sahibi, resmi destek mekanizmalarına erişimde zorluk yaşadı; dil bariyerleri ve bürokratik süreçler, devlet yardımlarına ulaşmalarını güçleştirdi.
Yaş grupları arasındaki farklar da dikkat çekiciydi. 16-19 yaş aralığındaki gençler, çalışma hayatına yeni adım atmış olmalarına rağmen en yüksek iş kaybı oranına sahipti. Bu durumun nedenlerinden biri, gençlerin çoğunlukla yarı zamanlı ve düşük kıdemli pozisyonlarda görev almasıydı. Kriz döneminde işverenler, maliyet kısma stratejilerinde genellikle bu pozisyonlardan başlamayı tercih etti. 20-24 yaş grubundaki bireyler de benzer şekilde etkilendi; özellikle üniversite öğrencilerinin harçlık ve geçim kaynağı olarak çalıştıkları işlerin kapanması, bu yaş grubunu ekonomik anlamda kırılgan hale getirdi.
Eğitim seviyesine göre iş kaybı verileri, yüksek öğrenimin kriz dönemlerinde dahi kısmi bir koruma sağladığını gösterdi. Üniversite mezunlarının işten çıkarılma oranlarının daha düşük olması, bilgi yoğun sektörlerde uzaktan çalışmanın mümkün olmasıyla ilişkilendirildi. Ancak lise diplomasına sahip olmayan kesim, yıl boyunca en yüksek işsizlik oranını korudu. Bu durum, düşük vasıflı işlerin çoğunlukla fiziksel varlık gerektirmesi ve kapanmalardan doğrudan etkilenmesiyle açıklanabilir.
Geçici işten çıkarmalar ile kalıcı iş kayıpları arasındaki fark da önemliydi. Mayıs 2020’de geçici işten çıkarmalar ağırlıklı olsa da yılın ilerleyen aylarında kalıcı iş kayıplarının arttığı gözlendi. Geçici olarak işten çıkarılanların bir kısmı, sektörlerin yeniden açılmasıyla işlerine dönse de birçok işletme faaliyetlerine eski kapasitede devam edemedi. Bu da istihdam piyasasında kalıcı daralmaya yol açtı.
Kriz süresince hükümetin açıkladığı teşvik paketleri ve işsizlik yardımları, iş gücü piyasasındaki ani daralmanın etkilerini hafifletmeye çalıştı. Ancak bu yardımların dağıtımında bölgesel eşitsizlikler, altyapı eksikleri ve bürokratik gecikmeler görüldü. Bazı eyaletler yardımları hızlı şekilde ulaştırırken, bazı bölgelerde başvuru süreçlerinin uzaması, mağduriyetleri artırdı.
Ekonomistler, pandemi sonrası toparlanma sürecinin eşit hızda gerçekleşmediğini vurguluyor. Teknoloji, lojistik ve e-ticaret gibi sektörler hızlı bir yükseliş gösterirken, turizm ve konaklama gibi alanlar eski seviyelerine dönmekte zorlandı. Bu durum, iş gücü piyasasında sektörel bir kutuplaşma yarattı. Bazı meslek grupları için talep artarken, bazıları için iş olanakları kalıcı olarak azaldı.
Sosyologlar ise bu dönemi yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik bir kırılma noktası olarak görüyor. İşsizlik, bireylerin finansal durumlarının yanı sıra sosyal ilişkilerini, yaşam standartlarını ve geleceğe dair beklentilerini de etkiledi. Uzun süre işsiz kalan bireylerde özgüven kaybı, sosyal izolasyon ve depresyon gibi sorunlar yaygınlaştı. Özellikle genç nüfusun iş hayatına olumsuz bir başlangıç yapması, ilerleyen yıllarda kariyer gelişimlerini yavaşlatabilecek bir etken olarak değerlendiriliyor.