Rezerv para nedir?
Rezerv para, ülkelerin merkez bankalarının rezervlerinde tuttuğu paradır. Ülkeler, ihtiyaç duyacakları bir para birimini bulamama ihtimaline binaen, bu paradan rezerv tutarlar. Su kesilme ihtimaline karşılık suyun binaların depolarında biriktirilmesi gibi bir uygulamadan bahsediyoruz.
Ülkeler yabancı bir para birimine temelde iki sebepten ihtiyaç duyarlar.
1) O para biriminden ithalatları ihracatlarından fazladır.
2) O para biriminden borçlu olabilirler.
Su kesilmesi gibi, yabancı paranın ülkeye akışının da kesilmesi ihtimaline karşılık, varken merkez bankalarında ihtiyaç duydukları paralardan depolarlar. Rezerv para için aynı zamanda bireylerin ya da kurumların yatırım saikiyle tuttuğu para anlamı da çıkar ancak bunu mikro düzeye indirgersek konu içinden çıkılmaz hale gelir ve neticede bahsedilen bu talepleri yine Merkez Bankaları karşılamak zorundadır. O yüzden analiz yukarıdaki tanıma kısıtlanabilir.
Dünyada temel rezerv para ikinci dünya savaşından bu yana ABD dolarıdır. ABD doları, dünyanın her yerindeki ticarette geçer ve dünyada kendi ülkesi dışında en çok borçlanılan para birimidir. ABD doları dışında da, ticarette geçen ve borçlanılan para birimleri olmakla beraber, ABD dolarını diğerlerinden ayıran bir özellik daha var: Sadece ABD doları onu çıkaran ülkenin tarafı olmadığı ticarette kullanılmaktadır. Çin RMB’yi kendi ticaretinde kullanır ancak Çin’in tarafı olmadığı ticarette RMB kullanılmaz. Avrupa euroyu kendi ticaretinde kullanır ama Avrupa’nın tarafı olmadığı ticarette euro kullanılmaz. Doları ise sadece ABD ile ihracat ve ithalatımızda değil, ABD dışındaki birçok ülkeyle ticaretimizde de kullanırız.
ABD dışı ticarette sadece doların kullanıldığı bir sektör var ki rezerv para dediğimizde akla bu sektör gelir. Petrol ihracat ve ithalatında sadece dolar kullanılır. Bunun arkasında sadece iktisadi sebepler aramak yetersiz kalır. Bİr ülkenin tarafı olmadığı ticarette parasının kullanılması o ülkenin askeri gücüne de bağlıdır. Bunu ayrıca ele alacağız.
Rezerv para nasıl olunur?
ABD dolarının rezerv para olma hikayesini takip ettiğimizde, başlangıçta yüksek cari fazla görüyoruz. ABD 2. Dünya Savaşı’nda savaşan ülkelere sattığı mallar karşılığında altın kazandı. O dönemde, uluslararası ticarette altın kullanılıyor, altının temel uluslararası ödeme aracı olduğu bu döneme de altın standardı dönemi deniyordu. Savaş bittiğinde, ABD dünyadaki tüm altının %80’inin sahibi olmuştu. Dolayısıyla, diğer ülkelerde ABD ürünlerini alabilecek altın çok azalmıştı. Savaş sonrasında ülkeler Bretton Woods’ta bir araya geldiler ve bir kazan-kazan çözümü geliştirdiler. Buna göre, altın ABD dolarına sabitlendi ve altın yerine ABD doları ticarette kullanılır oldu. Sabitleme pratiği 1970’lerde sona erdikten sonra da ABD doları ticaretin ana para birimi olmaya devam etti.
Bretton Woods Anlaşması olmasa da 2. Dünya Savaşı sonrasında çok farklı bir durum yaşanmazdı. Ya dünyanın geri kalanı ABD’den ithalat yapmayı bırakacaktı, ya da ABD onları borçlandırarak mal satmaya devam edecekti. Borcun para birimi altın veya ABD doları olabilirdi. Buna da malı satan ABD karar verecekti.
ABD dolarının rezerv para olma hikayesi bize rezerv para olmanın yollarından birini de tarif ediyor. Cari fazla vereceksiniz, cari açık veren ülkelere malınızı onları kendi para biriminizden borçlandırarak satacaksınız. Yalnız bunu yaparken 2. Dünya Savaşı gibi büyük bir savaş olmazsa, bir sorun ortaya çıkıyor: Cari fazlanın sürdürülebilirliği. Döviz kuru serbest iken, cari fazla veren bir ekonomide ülkeye giren dövizin bollaşması, yerli parayı değerlendirir ve cari fazla erimeye başlar. 2. Dünya Savaşı’nda ABD doları değerlense dahi, savaşan ülkeler ABD’ye karşı yüksek açıklar vermeye devam ettiler. Savaş koşulları kurun ABD cari fazlasını dengelemesine izin vermedi. Savaşın yıkıcılığı ABD’yi yegane mal üretim merkezi haline getirdi. Savaşın olmadığı durumda, yerli paranın değerlenmesi halinde cari dengeye gidilmesi nasıl engellenebilir?
2 farklı yöntem uygulandığı görünüyor. Birincisi bölgesel para birliği. Almanya tek başına bir para birimine sahip olsa o para birimi çok daha fazla değerlenir ve Alman cari fazlasını eritebilirdi. Ama euro onun sahibi tüm ülkelerin ortalama verimliliğini yansıtıyor. Almanya’nın verimliliği euro alanı verimliliğinin üzerinde olduğu için euronun değeri Almanya’ya göre daima düşük kalıyor. Sonuçta, Almanya cari fazla vermeye devam ediyor. Aynı mekanizma, Almanya gibi yüksek verimli Finlandiya için işleyemiyor. Çünkü Finlandiya’da ücretler verimlilik artışından daha hızlı artıyor. Almanya ücret artışlarını verimlilik artışının altında tutarak da rekabetçiliğini koruyor.
İkinci bir yöntem ise kuru doğrudan kontrol etmek. Bunu yapan da Çin. Çin, RMB’nin değer kazanmasını engelleyerek, cari fazlasını muhafaza ediyor. Tabi bu stratejinin bir gereği olarak iç talebi de düşük tutmak zorunda. İç talep yükselirse ithalat artar ve Çin cari fazla veremez olur. Çin Devleti cari fazla verme önceliğinden vazgeçecekmiş gibi görünmüyor. Bunun da arkasında RMB’yi rezerv para yapma düşüncesi yatıyor olabilir. Bu yöndeki emarelerin başında, Çin’in RMB’yi dış ticaretinde kullandırması yatıyor. Aynı 2. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin yaptığı gibi.
RMB dolaşımı serbest olmadığı için Çin Merkez Bankası diğer ülke merkez bankalarıyla swap anlaşmaları yapıyor. Türkiye de Çin ile 2016 yılında bir swap anlaşması yaptı. Buna göre, Türkiye’deki ithalatçı RMB borçlanacağı zaman TCMB RMB’yi Çin Merkez Bankasından temin ederek Türkiye’deki ithalatçının hesabına yatırııyor. Türk ithalatçı Çinli ihracatçıya RMB cinsinden ödeme yapıyor. Kredi vadesi geldiğinde, Türk ithalatçı TCMB’ye TCMB Çin Merkez Bankasına borcunu ödüyor.
Çin yüksek cari fazlalar verdiği sürece cari açığı olan ülkeleri kendi parası cinsinden borçlandırmaya devam eder. Her sene bu borçlar büyür. Sonra bu ülkeler, RMB musluğunun kesilmesi ihtimaline karşılık RMB cinsi rezerv biriktirmeye başlar. Çin’in hesabı bu. Bu hesap çalışmaya başlayalı 20 yıl oldu. Çin önce bölgesindeki ülkelerden başladı. Bölgesinde RMB ticaretini yaygınlaştırdı. Swap anlaşmalarına en son Brezilya eklendi. Artık RMB Çin’in hemen tüm ülkelerle olan ticaretinde kullanılabilecek bir para birimi.
ABD doları rezerv para statüsünü kaybedebilir mi?
Rezerv para iddianız olabilmesi için cari dengesizlik olmalı. Cari dengede ticaret için yine bir paraya ihtiyaç olacak ama ticaret neticesinde ortaya borç çıkmayacak. Denge halindeki ticarette, tarafların yabancı para birimine ihtiyacı olmayacaktır. Ortada borç olmayınca rezerv biriktirmek için sebep de olmaz.
Cari dengesizlik büyüdüğü ölçüde rezerv paraya alan açılır. Ülkenin dünya ticaretindeki payının büyüklüğü nispetinde de parasının rezerv para potansiyeli artar. Alman markına, Fransız frankına göre Euronun rezerv para potansiyeli daha yüksektir. Çin ise kendi başına çok büyük bir ekonomi olduğu için bir para birliğine ihtiyaç duymadan parasını rezerv para yapabilecek bir konumda.
ABD dışındaki ülkelerin rezerv para olmaları önünde bir soru işareti var. Son 40 yılda, rezerv paraya bir işlev daha yüklendi. ABD cari açık vererek, cari fazla veren ülkelerin varlık talebini karşılıyor. Bunu ABD doları cinsinden borç ihraç ederek yapıyor. Cari fazla veren ülkelerin bu misyonu cari fazla vermeye devam ederek yerine getiremeyeceğini iddia eden bir kesim var. Bu kesime katılmıyoruz. Hatırlarsanız, rezerv para hikayesinin başında, ABD de cari fazlasını ABD doları cinsi borç vererek veriyordu. Biraz absürd gelse de bu mümkün. Bugün Çin de bunu yapıyor. Cari açık veren ülkeleri RMB cinsi borçlandırarak cari fazlasını sürdürüyor. Çin’in uluslararası varlıkları içinde ABD doları cinsi olanlar azalırken, RMB cinsi olanlar artıyor. Bütün bunlar bir anda olmuyor. 20 yıldır bu süreç güçlenerek devam ediyor. Ama hala çok başlarda. RMB dolaşımının serbest olmaması, RMB cinsi ticaret ve borç ilişkilerini Çin Merkez Bankasına bağımlı hale getirerek süreci yavaşlatıyor. Ama aklımızdan çıkarmayalım, RMB dolaşımının serbest olduğu bir düzen de cari fazla vermek mümkün olmayacağından Çin rezerv para iddiasını kaybeder. Yani süreç böyle ağır aksak işlemek zorunda.
Peki RMB’nin rezerv para olamayacağını iddia edenlerin cari denge üzerinden argümanları neler?
Bu konuda sık sık yazan M.Pettis isimli ekonomistin Twitter hesabından yayınlandığı değerlendirmesini ele alalım. Pettis 14 Nisan 2021 tarihinde Michael Hasenstab’ın ft.com’da yayınlanan makalesini alıntılayarak konuyu şu şekilde ele almıştı;
Bu çok uzun konu için şimdiden özür dilerim, ancak düzenli okuyucuların bildiği gibi, rezerv para birimlerinin rolüne ilişkin yaygın yanlış anlaşılmalar beni çok endişelendiriyor. Burada yazar, bir para birimini baskın bir rezerv para birimi yapan şeyin düşük sürtünmeli ticaret maliyetleri[1]
olduğuna ve bu nedenle, Çin’in liderliğinde dijital para birimlerinin uluslararası ticarete hakim olacağına inanıyor. Ancak düşük sürtünmeli ticaret maliyeti gerekli bir koşul olsa da yeterli değildir. Bunun rölüne şöyle kısaca göz atalım;
ABD Doları’nın hakim duruma geldiği son 100 yıl bunu açıkça ortaya koyuyor: dünyanın yatırım ihtiyaçlarına göre tasarruf sıkıntısı yaşadığı dönemde, o dönemin ilk elli yılında (küresel ihtiyacın karakterize ettiği bir dönemdi ve 2 dünya savaşından dolayı ekonomik olarak yeniden inşa edildi) ABD, dünyaya kalıcı bir net tasarruf sağlayıcısıydı.
Bununla birlikte, sonraki 50 yılda, küresel ekonomi büyük ölçüde yeniden inşa edildiğinde ve fazla tasarrufları ihraç etmesi gerektiğinde, ABD otomatik olarak yabancı tasarrufların kalıcı bir net soğurucusu haline geldi. Elbette bu süre zarfında ABD, dünyanın kendisine gıda, sermaye malları ve tüketim malları tedarik etmesi için ABD’ye ihtiyaç duyduğunda kalıcı ticaret fazlalarından, dünyanın acilen fazla tüketim malları üretimini boşaltabileceği bir yer dönüştü ve kalıcı ticaret açıkları verdi.
Bununla birlikte, sonraki 50 yılda, küresel ekonomi büyük ölçüde yeniden inşa edildiğinde ve fazla tasarrufları ihraç etmesi gerektiğinde, ABD otomatik olarak yabancı tasarrufların kalıcı bir net soğurucusu haline geldi. Elbette bu süre zarfında ABD, dünyanın kendisine gıda, sermaye malları ve tüketim malları tedarik etmesi için ABD’ye ihtiyaç duyduğunda kalıcı ticaret fazlalarından, dünya acilen fazla tüketim malları üretimini boşaltabileceği bir yere gittiğinde kalıcı ticaret açıklarına kaydı.
Bu sadece bir tesadüf değildi. Bana göre üç şey öneriyor. İlk olarak, bu rezerv para birimi durumu, düşük maliyetli ticaretten çok daha fazlasının bir işlevidir. Aslında, maliyetin zaten çok düşük olduğu ve zaten kalıcı bir düşüş içinde olduğu göz önüne alındığında, artık bunun pek bir önemi olmadığından şüpheleniyorum.
Çok daha önemli görünen şey, rezerv para birimi ülkesinin kendi ihtiyaçlarına değil, dünyanın geri kalanının ihtiyaçlarına yanıt olarak büyük dengesizlikler yürütmeye istekli olmalıdır. Mükemmel bir şekilde CFR kaynağının gösterdiği gibi, ABD tipik olarak küresel dengesizliklerin %40-50’sini emer ve ABD gibi tümü uluslararası rezerv para birimleri olarak ağırlıklarının çok üzerine çıkan benzer anglofon ekonomileri ABD ile birlikte küresel dengesizliklerin toplamda %65 – %70’ini yönetir.
Çin’in para biriminin (ve Japonya gibi fazla veren diğer ülkelerin para biriminin) ağırlığının çok altına düştüğü göz önüne alındığında, herhangi birinin bir para biriminin uluslararası statüsü ile küresel dengesizlikleri özümseme isteği ve yeteneği arasında hiçbir ilişki olmadığını iddia etmesi şaşırtıcıdır. .
İkinci olarak, bu ülkelerin büyük rezerv para birimi statüsünü kabul etmeye “istekli” olmalarının nedeni, mali sektörün yerel karar verme üzerindeki orantısız gücü tarafından yönlendirilen ve bu gücü pekiştiren ekonomik rasyonaliteden çok ideolojiyle ilgilidir. 1920’lerdeki Birleşik Krallık gibi, mali tarafın ezici gücünü sürdürmek için ekonomilerinin üretici tarafının ihtiyaçlarını feda etmeye belki de çok istekliler. Sonuç, Matthew Klein ve benim kitabımızda gösterdiğimiz gibi, bu rezerv para birimi ülkeleri sürekli olarak işsizliğin artmasına izin vermekle borcun artmasına izin vermek arasında seçim yapmak zorunda kalıyor. Çoğunlukla ise ikincisini seçmişlerdir.
Üçüncüsü, Çin yaklaşık yirmi yıldır para biriminin yaklaşık beş yıl içinde baskın rezerv statüsüne ulaşacağını vaat ederken, aslında RMB, Çin’in ikinci en büyük ekonomi ve en büyük ekonomi statüsü göz önüne alındığında ilk on para birimi arasında muhtemelen en az önemli olanıdır. dünyadaki tüccar ve ilgili standartlara göre rolü son on yılda neredeyse hiç iyileşmedi ve hatta düşmüş olabilir.
Neden? Çünkü, büyük bir uluslararası statü elde etme konusundaki aşırı heyecanlı konuşmalara rağmen Pekin, küresel dengesizlikleri gidermedeki rolünü artırmak için gereken ekonomik adımları atmayı her zaman reddetmiştir.
Aksine, Covid-19 zaten aşırı tasarruf ve yetersiz talepten muzdarip bir dünyada bir talep şoku yarattığında, Pekin’in elinde net iç talebi artırarak RMB’nin rolünü artırmak için inanılmaz bir fırsat vardı. Bunun yerine, küresel talep dengesizliklerine yaptığı katkıyı fiilen kötüleştiren güçlü bir arz yönlü tepki uyguladı.
Sonunda ABD dolarının uluslararası statüsünün eninde sonunda düşüşe geçmesini bekliyorum, ancak yen’in (1980’lerde ve 1990’larda bize söylendiğine göre neredeyse kesindi) ya da RMB’nin yükselişi yüzünden değil. Ya düşecek çünkü ABD, azalan jeopolitik faydalar karşılığında, hakim rezerv para birimi statüsünün üretim sektörlerine ve bilançosuna yönelik devasa ve artan ekonomik maliyetini artık emmeye ve statü ve hakimiyeti korumaya istekli olmadığına karar veriyor. (aynı şey olabilir) veya doların gücünü korumanın maliyeti, her zaman Amerikan gücünün gerçek kaynağı olan ABD ekonomisini yeterince baltalamaya yardımcı olduğunda düşecektir. Birleşik Krallık’ın 1920’lerdeki deneyimi, bunun nasıl olabileceğine dair hızlandırılmış bir vizyon sağlıyor. [2]
Buradaki en kritik mesele cari dengeye ilişkin verdiğimiz örneğin teyit edilmesi. M.pettis bir rezerv para biriminin küresel bir iddia olduğunu ve kendi ülkesinden ziyade küresel dengesizlikleri yönetmeye istekli olması gerektiğini iddia ediyor. Bu iddia kısmen doğru ABD yerel üreticileri ya da imalat sanayi yüksek işçilik ya da diğer işletme çevresi maliyetleriyle boğuşmak zorunda kalsa da ABD rezerv para statüsünü korumaya istekli. İşte bu küresel bir iddia peki ABD bu işten zarar mı ediyor? Pek öyle denemez. Rezerv para statüsü ve bu para üzerinde politika yapma gücü hala Washington’da. “the dollar is our currency, but it is your problem” [3]
Rezerv paranın varlık talebini karşılama misyonu var mı?
ABD cari hesabı 1980 sonrasında açığa dönünce rezerv paraya yeni bir işlev yüklenmiş gibi oldu. ABD, borç üreterek dünyanın varlık talebini karşılıyordu. Bu süreç 2007’ye kadar güçlenerek devam etti. 2007’de küresel kriz patlak verdikten sonra bir daha ABD eskisi gibi borç üretemez ve cari açık veremez oldu.
Borç ve cari açık arasındaki ilişkiyi biraz açmakta fayda var. Bir ülke, cari açık verebilmesi için aldığı mal ve hizmetler karşılığında borçlanır. Ülkenin borç üretimi iç piyasanın talebine yetmiyorsa, cari açık vermesi zorlaşır. İç talep ve dış talep üretilen kısıtlı borcu satın almak için yarışacak ve borcun getirisi de bu arada düşecektir. 2007 sonrasında tam da böyle oldu. Pandemiye kadar, sadece kısa vadeli değil uzun vadeli faizler de sıfıra yapıştı. Hatta, tüm dünyada tahvil faizlerinde eksi seviyeler görülür oldu.
Tabloda görüldüğü üzere, ABD cari açığının GSYH’sine oranı 1989-2007 arasında istikrarlı bir artış gösterdi. 2007’den pandemiye kadar cari açık %2 seviyeleri fazla geçemedi. (GDP’ye oranı)
Varlık talebi devam ettiğine göre, ABD cari açığını düşüren ABD’lilerin borç üretememesi. 2007 sonrasında, hane halkı kredilerine kısıtlar geldi. ABD hane halkının borçluluğu eskisi gibi artmaz oldu. Grafikte görüldüğü üzere, 2008’den günümüze kadar, hane halkı borcunun hasılaya oranı düşmüş. Bu düşüş, bilinçli bir politikanın ürünü. 2008 krizinin mortgage kaynaklı olması, otoriteleri hane halkı borçlanmasını kısıtlamaya zorladı.
Hane halkı borcunun hasılaya oranı düşerken, kamu borcunun hasılaya oranı da yatay seyredince tüm yük şirketlere bindi. Şirketlerin ürettiği borç da hasılanın %2’si kadar bir cari açık fonladı.
Grafikte görüldüğü üzere, en iyi borç üretim performansı gösteren şirketler kesimi borcunun hasılaya oranı bile 2008 seviyesini görememiş. Bu oran 2008’de 2003’teki zirveyi tekrar gördüğünde yine kriz çıkmış. Bu defaki kriz tekrar aynı seviyeyi görmeden bile çıkabilir.
Covid döneminde, kamu borcunun hasılaya artışı ile birlikte cari açık %4’e kadar çıktıysa da, bu durum kalıcı değil. Kamu borcu tekrar düşüş eğiliminde. ABD’lilerin borcu gırtlağına dayanmışken eskisi gibi ABD dünyanın varlık talebini karşılayamaz. ABD varlık talebini karşılamıyorsa kim karşılıyor? Kimse. O yüzden, 2008 sonrasında faizler tüm dünyada sıfıra yakınsadı. Ta ki pandemiye kadar. Pandemi neoliberal politikalarda bir gedik açtı, kamu borcu yıllar sonra hasılaya oranla arttı. Büyük bütçe açıkları verildi. Pandemi ile birlikte bu dönem de son buldu. Sıkı maliye politikasına geri dönüldü.
Tabloda görüldüğü üzere, ABD’de kamu borcunun GSYH’ye oranının artması için bir kriz gerekiyor. 2008 krizinde bir sıçrama olmuş. Ondan sonra pandemiye kadar yatay seyretmiş. Pandemi de bir sıçrama daha ve tekrar yataya dönüş. Yeni bir krize kadar kamu borcu oranında artış beklemiyoruz.
Bundan sonra da ABD cari açığının hasılasına oranı %2’leri geçmez. %2’ler dahi aslına bakılırsa sürdürülebilir değil. Çünkü ABD borcuna içeride de müthiş bir talep var. Bilinenin aksine, varlık talebi sadece ABD dışındaki dünyadan gelmiyor. Varlık talebinin en büyük kaynağı yine ABD’liler. ABD gelir ve servet dağılımının en fazla bozulduğu ülkelerden. Gelir fakirden zengine geçtikte, fakirin tüketim malı aldığı gelirle zengin servet biriktirme yoluna gidiyor. Bunun sonucunda tüketim mallarına talep düşerken, varlık talebi artıyor. ABD’nin ürettiği borç ABD içinde fazlasıyla alıcı buluyor. Önümüzdeki dönemde ABD ekonomisi cari dengeye gelirse, bir kesim çok şaşıracak. Rezerv para ile ilgili en büyük argümanları da ortadan kalkacak. Artık dengedeki ABD dünyanın varlık talebini hiç karşılamıyor hale gelecek. Aslında şu anki durumda da dünya varlık talebinin ABD’nin ürettiği borçla karşılandığını söylemek mümkün değil. Sadece %2’lik bir açıkla varlık talebinin karşılanmadığı ortada. Bu talebi karşılayabilecek dünyada gelişmiş bir ülke yok. Çünkü tüm gelişmiş ülke vatandaşları ve şirketleri gırtlağına kadar borçlu. Çin’in de cari açık vermek gibi bir niyeti olmadığına göre varlık talebini mevcut koşullarda karşılayacak bir ülke yok. Varlık talebinin karşılanması ancak dünya ekonomisinin bir dönüşüm geçirmesine bağlı. Gerek Çin’de gerekse gelişmiş ülkelerde talep yetmezliğini kalıcı ortadan kaldıracak gelir artırıcı politikalar güdülürse, yatırımlar tekrar artar ve varlık talebini kalıcı karşılar. Yatırımlarla devreye alınacak yeni üretim araçları varlık talebini kalıcı karşılayabilir. Örneğin ABD ekonomisi böylesi bir dönüşüm geçirirse tekrar dünyanın varlık talebini karşılayacak cari açık üretebilir. Tüm bunlar şimdilik hayal. Çünkü neoliberal politikalar büyük bir finansal kriz ekonomileri yerle bir etmeden bir yere gideceğe benzemiyor.
Tüm dünyada talep yetmezliğine karşı daha fazla borç teşvik ediliyor. Teşvik eden de merkez bankaları. QE’de bu amaçla devreye sokulmuştu. Ama borcun gideceği yer kalmamış. Ne kadar ittirsen olmuyor. Yapılması gereken gelir pompalayıp yatırımların artmasını sağlamak. Ama böyle pandemideki gibi bir kereliğine aniden değil. Devamlı ve gereği kadar. İstikrarlı bir gelir politikası olsa, işletmeler kapasitelerini satınca yatırım yapmaya başlar. Yapılan yatırımla büyünür, gelen büyüme daha fazla borca alan açar. Bu da varlık talebinin yeniden karşılanmasını sağlayarak ABD rezerv para statüsünü bir süre daha koruyabilir. Yine de mevcut gelişmeler uzun vadeye yayılacak büyük bir dönüşüme işaret ediyor.
[1] “Düşük sürtünmeli ticaret maliyeti”, sınır ötesi mal ve hizmetlerin hareketi ile ilgili olan maliyetleri ve engelleri minimize veya azaltılmış bir durumu ifade eder. Bu durum, ülkeler arasındaki ticareti daha verimli ve daha az maliyetli hale getirir. Sürtünmeli ticaret maliyetleri, tarifeler, kotalar, taşıma maliyetleri, gümrük prosedürleri ve diğer idari masraflar gibi faktörleri içerebilir.
[2] M.Pettis 14 Nisan 2021, Twitter
[3] John Connally, ABD hazine bakanı 1971